köhne kapı da ağladı gıcırtıyla
sızlandı uzun uzun
eli böğründe anam gibi
kapının arkasında
iki kız kardeşim
kokladım tek tek saçlarını kızların
onlarda da ağlıyordu
burunlarını çekerek
benimde çöktü omuzlarım
anamın başını yasladım
sol yanıma kalbimin üstüne
bacılarım da sağ yanım da
ciğerimin üstüne
kor parçaları gibi indi göz yaşlarım
ak tülbentler üstüne
vakit tamam oldu
zindan karası buz kokan gece de
yutkunmaya başladım gurbeti
yutamadım zor geldi
hasret denilen o zehirli şerbeti
çok uzaklardan
berduş köpeklerin sesi geliyordu
uğursuz ulumalar deliyordu sessizliğimizi
rüzgarıyla yağmuruyla
gece de ağlıyordu
görüp de çaresizliğimizi
mahalle uyku da
ama sokak alevsiz ve dumansız yangın da
yangın kollarımın arasında
dönüp dönüp bakıyordum
her defasında
arkamda kalan yangını
yeniden yakıyordum
oradaki közden alıp
kendi özümü de atıyordum
ta son kıvılcımı görene kadar sürdü
onları görebilme telaşım
sel oldu karıştı
yağan yağmura göz yaşım
kan çanağı gözlerimde kederim
ruhum onlar da kaldı
yola düştü
fidana benzer bedenim
vardım hasret gurbet kokulu
kütahya nın eski garına
hep gurbet şiirleri yazmışlar
boyası dökük
çatlak sıvalı duvarına
buğulu gözlerle
altı köşeli vidalarını saydım
uzayıp giden çelik yılanların
kısık ışığına baktım girişteki lambanın
oda titriyordu sağa sola yalpalı
isli camlarıyla kavgalı
arada bir söner gibi oluyordu
belki oda gurbete içten içe sövüyordu
bende kahır soludum
küfür üfürdüm
köhne garın duvarlarına.
kanepeler de uzanmış
iki garip evsiz
onlar benden de kadersiz
nefes kokusu tütün kokusu ter kokusu
derken kendimi attım dışarı çaresiz
“tehir var git içeride otur üşüme” dedi
pos bıyıklı şişko adam eli fenerli
ne ayrılıklar görmüş
gün de görmüş belli
aklımda git içeri diyordu
yüreğim aklıma isyan ediyordu
ıslak betonu göz yaşlarım suluyordu
birden çelik yılanlar titredi
karanlık gar çılgın kükremeyle inledi
yılanlar çığlık çığlığa bağrıştılar
gurbetin canavarı onları da ezdi
bilet üçüncü mevki numarasız
tahta kanepeler boyasız
tiz düdükler çaldı
yollara düştüm
kardeşsiz anasız babasız
ilk dönemeçte kayboldu
şehrin soluk ışıkları
kendinden tekerler eziyordu
çelikten yılanları
düdük sesine karışıyordu
yılanların feryatları
başım buz olmuş camda
düşünüyordum gurbette olacakları
ilk kez denizi ve gurbeti
istanbul da gördüm
tam kırk yıl dolaştım anadoluyu
ak saçım ak sakalımla döndüm
ocak 2015 Temel Atay