BİR TAŞRALININ İSTANBUL’DA BİR GÜNÜ

Temel Atay - Kasım 19, 2018 1:03 pm A A

Hüzünlü gibiydi yüzü, kurşun karası bulutlar sarmıştı başını, onu teselli edelim dedik, eşimle el ele verdik, ta yüreğinin ortasından giriverdik can İstanbul’un döşüne. Damarından girdik.
Metrodan inip Marmaray’a binerek, Sirkeci’den, Büyük Postahanenin hemen arkasından çıktık.
Kışlık kasket aldık bana, ekalliyet mensubu esnaftan .
Hem gerçek simitçiden hem de heykel simitçiden simit aldık.
Yeni Cami’nin olmazsa olmazları güvercinleri yemledik.
Üşüyen ellerini avucumda ısıttım Yarimin.
Vakit öğle olmuştu. Ezan-ı Muhammediyi dinledik , rast makamında. Mısır Çarşısı’nda dolaştık, lokum ikram ettik birbirimize.
Altın takı ve hediyeliklere baktık. Çıktık Tahtakale’ye açılan kapısından, Kapalı Çarşı’nın.
Bir kahve kokusu ki sormayın. Kokuyu takip edip, İhsan Oğlu Kahvecisi ni bulduk. Kahve kese kağıdın da sıcacıktı. Yarim yine üşüyen ellerini ısıttı onunla.
Rengarenk dükkanlar…
Akla hayale gelmez çeşitlilikte insan seli, daldık selin içine…
Mercan yokuşuna sardık. Kaybolmuştu yakamdan düşüp komando rozet’im, rozet satan askeri malzemecileri dolaştım, komando rozetlerimi aldım. Çakıma kın aldım, silah satan meşhur av bayiilerinden.
Vakit ikindiye yaklaşmıştı, acele adımlarla Önce vilayet binası daha sonra İstanbul Üniversitesi’nin arkasına geldik, acıkmıştık.
Uzunca bir öğrenci ve turist kuyruğu olan, tarihi çeşmeden bozma dönerci dükkanın da ki <ayıptır söylemesi> nefis döneri afiyetle yedik.
Yağmur ahmak ıslatandı. Zararı yoktu bize. Sonunda Muhteşem Süleymaniye Camii’ne ulaştık.
Evden çıkarken hedefimiz Süleymaniye de ezan dinlemek ve namaz kılmaktı. Ezan hicaz makamında okunmaya başladı…
İnsanın iliğine kemiğine işliyordu, ulviyet duygusu.
Pirinç lüleli çeşmelerden abdest alıp, azamet ve görkemin sembolü muhteşem camiye girdik.
İçeride biz Müslümanların haricinde her dinden, her ırktan insanlar vardı. Namaz sonrası kırk altı yıl Osmanlı imparatorluğunu yönetmiş Kanuni Sultan Süleyman Han’ın türbesini ve etrafındaki mezarlığı ziyaret ettik. Baktım dünya ona da kalmamış.
Daha sonra yokuş aşağı dükkanlara baka baka Eminönü’nde ki Kadıköy vapur iskelesine iniyorduk ki tarihi yarım adanın tüm camilerinden segah makamında akşam ezanı okunuyordu…
Boğaz sisten pustan gözükmez vaziyetteydi. Gün ışığı iyice azalmış, şehrin ışıkları çoğalmıştı.
Bindik, Şirketi Hayriye eski ismiyle maruf şehir hatlarının, “Fahri Korutürk” isimli vapuruna. Kapalı salonunda seyyar satıcıları dinledik, tebessümle.
Biri çakmak, diğeri otomatik limon sıkacağı satıyordu, adamların ikna kabiliyetine hayran olduk..
Kız Kulesi, Selimiye Kışlası, Haydar Paşa Lisesi ve Garı derken Kadıköy iskelesine yanaştık. Gar’ın yanık ve terk edilmişlik hali yüreğimizi burktu. Kadıköy rıhtımında akşam çayı içtik. Siyahlaşan denizin dalgaları oturduğumuz masanın altında hafif hafif çalkalanıyordu..
İkimiz de bize bu imkanı veren, sağlığımızı bize ihsan eden, evlatlarımızı ve torunlarımızı ve bizi birbirimize bahşeden yüceler yücesi Allah c.c şükrettik. Metroya bindik ve oğlum Şafak’ın Kartal da ki evine döndük.
Fotoğraf makinemi unuttuğum için evde kalmıştı. Cep telefonumun kapasitesi nispetinde yazdıklarımı resimlemeye çalıştım. Fotoğraf kalitesini eleştirmez iseniz sevinirim. Kesin kanaatim şudur ki önce sağlık sonra sevginin sağladığı huzur, bence dünyanın en büyük hazinesi.
Hepinize sağlık ve huzur dolu günler dilerim.
Tüm dostlarıma ve arkadaşlarıma selam ve sevgilerimle…

Temel Atay 

Bu haber 803 kez okundu.
Temel Atay - 1:03 pm A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.