ÇABUK UNUTUYORUZ!

Hasip Sarıgöz - Eylül 6, 2018 11:55 pm A A

 Ünlü İngiliz Tarihçi Bernard Lewis diyor ki; “Bir birey için hafıza neyse toplum için de tarih odur. Tarihi bilmeyen bir toplum hafızasını yitirmiş bir birey gibidir!”

Peki, tarih nedir?

Tarih aslında “dün”dür, yani dün’ü bilmektir.

Biz dün’ü biliyor muyuz?

Hayır! Ne yazık ki, millet olarak her şeyi çok çabuk unutuyoruz!

Çünkü en zayıf karakter özelliklerimizden biri de unutkanlık!

Unuttuğumuz için de, olayları karşılaştırma, analiz, muhakeme etme ve sonuç çıkartma kabiliyetimiz düşüyor.

Ta ki, bıçak kemiğe dayanınca; tarihsel reflekslerimiz ve fıtri sezgilerimizle harekete geçerek bir çıkış yolu bulmaya çalışıyoruz.

Bazen büyük bedeller ödeyerek başarıyoruz ama bazen de gemiyi batırıyoruz! İrili ufaklı 100’ün üzerindeki Türk devletini göz ardı edersek, 16 büyük devlet kurmakla hep övünüyoruz ama 16 büyük devleti de batırmış olduğumuzu maalesef ki unutuyoruz.

Peki, küllerinden yeniden doğan bir Anka Kuşu misali, nice zorluklarla kurduğumuz 17’nci Türk Devleti’nin sonsuza kadar ayakta kalacağı garanti mi?

Batırdığımız nice devlet gibi bunu da batırmayacağımızı nereden biliyoruz? Allah korusun, diyelim ki bunu da batırdık! Bu sefer yine küllerimizden yeniden doğabilecek miyiz?

Esir, manda veya köle olmayacağımızın bir garantisi var mı?

Ne yazık ki, yok!

Peki, doğru yolu nasıl bulacağız? At izi ile it izini, kurt ile kuzuyu, hadim ile haini nasıl ayırt edeceğiz?

Gerçek şu ki, bütün bu ayrımları yapmanın yolu da doğru yolu bulmanın tekniği de bilgiden geçiyor, bilgi birikiminden ve milli/kurumsal hafızadan geçiyor. Dünü unutmamaktan, bugünü doğru okuyabilmekten, dün ile bu günü karşılaştırabilmekten, olayları doğru analiz edebilmekten ve etkili bir muhakeme sonucu doğru çıkarımlar yapabilmekten geçiyor.

Yani unutkanlık hastalığının ilacı, bilgi edinme ve milli bir bilinç oluşturmaktır. Peki, bilgisiz ve milli bilinçten yoksun bireylerin oluşturduğu bir toplumun devleti milli reflekslerle donatılmış kurumsal bir hafızaya sahip olabilir mi?

Ne yazık ki, hayır! Olamaz çünkü toplumla ilgili her şey önce bireyden başlar…

O zaman bu milletin evlatlarından, eli kalem tutan ve dili kelam edebilenlerin en büyük görevi bu milleti unutkanlıktan kurtarmaktır.

Unuttuğu şeyleri ona neredeyse her gün yeniden hatırlatmaktır.

Ve bunu bıkmadan ve usanmadan ve dahi karşılığında hiçbir şey beklemeden Allah rızası için yapmaktır. Kalem ile, kelam ile, işaret ile, hareket ile; ne kadar yol varsa her türlü vasıta ile bunu yapmaktır.

Bu yapılmalıdır ki, millet unuttuklarını hatırlasın, hatırlasın ki düşünsün, düşünsün ki yaşadıklarını karşılaştırabilsin, analiz edebilsin, muhakeme etsin ve yapacağı doğru çıkarımlarla geleceğe giden doğru yolu belirlesin. Karanlıklara, esarete, köleliğe ve zulme giden karanlık yolları değil; ilme, irfana, kalkınmaya, güçlenmeye, iyiye, güzele, doğruya ve hakka giden aydınlık yollara girsin.

Girsin ki, hak ve adaletten sapmasın, din simsarlarının oyuncağı olmasın, Allah’tan başka kimsenin kulu olmasın; girsin ki, Hak, hakikat ve adalet dışında hiçbir mefhumun önünde boyun eğmesin.

Girsin ki, hadim ile haini ayırabilsin.
Girsin ki, yandaşı ve kandaşı değil haklıyı kayırsın,
Girsin ki, devlet yaşasın, bayrak dalgalansın.

Neyse sözü fazla uzatmayalım ve bakalım yakın zamanda neleri unutmuşuz?

Yakın zamanda Suriye ile ortak bakanlar kurulu toplantıları yaptığımızı unutmadık mı?

Devlet büyüklerinin Esad’la ailece tatiller yaptıklarını, vizeleri kaldırdığımızı, sınır geçişlerini kolaylaştırdığımızı ve hatta Suriye ile birleşmeyi bile düşündüğümüzü unutmadık mı?

O dönemde Suriye’de huzur ve istikrar olduğunu unutmadık mı?

Hadi şimdi zihninizi birazcık zorlayın. Zorlayın, çünkü Atatürk’ün dediği gibi Türk milleti zekidir.

Peki, Suriye’nin istikrarını kim bozdu?

IŞİD organizasyonu için ihtiyaç duyulan ruh hastası teröristleri Suriye’ye kim gönderdi?

Bu teröristler hangi ülkenin üzerinden geçerek Suriye’ye ulaştı?

Bu teröristleri Türkiye’deki hastanelerde kimler tedavi ettirdi?

Bu teröristler için “öfkeli gençler” nitelemesini yapan kimdi?

Süleyman Şah Türbesini kaçırarak IŞİD’e alan açan kimdi?

Peki ya Suriye’nin istikrarının bozulması kimin projesiydi?

Bu projede kim kimin yardımcısıydı, kim neyin eş başkanıydı?

Suriye’de istikrarı bozan yalnızca IŞİD miydi? Tabi ki, bir de PYD var ve biz şimdi bu PYD ile Mehmetçiğin canı ve kanı pahasına mücadele ediyoruz… Öyle değil mi?

PYD’nin oluşum merkezi neresi? 
Kobani… 
PYD’nin başkanı kim? 
Salih Müslim denilen şerefsiz.

Peki, o dönemde (yani PYD’nin palazlanması döneminde) Barzani eşkıyalarını Kobani’ye yardım etsin diye bir 29 Ekim günü Türk topraklarından geçiren kimdi?

Yok olmak üzere olan Kobani’ye can suyu vererek ilk PYD kantonunun oluşmasına sebep olanlar ve her fırsatta bu kantona selamlar gönderenler kimdi?

Peki ya Salih Müslim şerefsizini Ankara ve İstanbul’da neredeyse ayağına kırmızı halılar sererek karşılayan ve ağır misafir olarak ağırlayanlar kimdi?

Suriye’nin dostları vs. adlar altında Türkiye’de yapılan toplantılarla, Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasını tetikleyen ve örgütleyenler kimlerdi?

Şimdi soru: Suriye’de istikrar isteyen, hiç Suriyeli muhalif gençleri Türk topraklarına alarak burada onlara silahlı eğitim ve maaş verir mi?

Kimdi bu silahlı eğitimi verenler?

Büyük bir göç dalgasının oluşacağını daha ilk günlerden öngörerek, tam 1,5 milyon çadır siparişi verenler kimdi?

Suriye’nin istikrarını isteyen, oraya iki süper gücün gelip oturmasını önlemeye çalışmaz mı? O zaman bunun tam tersini yapanlar kimlerdi?

El Bab ve Afrin operasyonları; mecburiyet karşısında yapılmak zorunda kalınmış ve Mehmetçiğin canı ve kanı pahasına, kahramanca görev yapması neticesinde buralarda denetim sağlanmıştır. 

Kabul.

Kabul ama Esad hükümetini zayıflatarak bu iki bölgede PYD’nin kolayca hükümran olmasına sebep olan esas politikalar kimin politikalarıydı? Yalnızca ABD mi?

Peki, PYD için çok uzun bir süre terörist nitelemesi dahi yapılmadığını da mı unuttunuz?

Sonuç olarak Türkiye’nin güneyden kuşatıldığının farkında mısınız?

Telafer, Tuzhurmatu ve Kerkük ’deki Türkmenler ne oldu?

Arap Baharı adı altında, adeta domino taşı gibi bir bir karıştırılan ve devrilen Arap ülkelerini karıştırmak için bu ülkelerdeki batı (emperyalist) yanlısı örgütlere ayrılan Amerikan dolarlarını İstanbul’da kimler dağıttı?

Hani referandumda evet çıkarsa terör dâhil bütün dertler bitecekti? Hani koalisyon ve ittifak dönemleri bitecekti, Hani Türkiye bir füze gibi şahlanacaktı? Hani ekonomimiz düzelecek ve ceplerimiz dolacaktı? Baktınız mı hiç Dolara, Dolar bugün kaç lira?

Bilirim sen asker milletsin, askerini sever ve onu gözünden bile sakınırsın. 

Fakat bir de Kıbrıs Savaşı’ndan daha fazla şehit verdiğimiz hendek ve barikat operasyonları vardı, daha yeni onu biliyorsunuz.

Peki, Güneydoğuda o hendekler kazılırken ve o barikatlar kurulurken kim kiminle kol kolaydı hatırlıyor musunuz?

Sanmam, hatırlasaydınız bugün alkışlıyor olmazdınız.

O dönemde polisi karakola ve askeri de kışlasına adeta hapsedenler kimlerdi?

Oslo’da gizli gizli görüşenler ve Dolmabahçe’de mutabık kalıp buluşanlar kimdi?

Memleketin hem dağını, hem de bağını çakallara seyran yeri edenler kimlerdi?

Bilirsin ordumuza kumpaslar kuruldu ve vatansever komutanlarımız zincirlere vuruldu?

Kurcala bakalım zihnini, ha gayret hatırlayacaksın. Bu ordumuza kumpas kuranlarla aynı menzile yürüyenler, kol kola gönül gönüle girenler ve dahi ne istedilerse verenler kimlerdi? 

Hatırladın mı?

Ömrüm boyunca seni araştırdım. O yüzden seni bilirim.

İçinde hiçbir kötülük yoktur. Vatanını canından daha çok seversin. Fakat Süleyman Şah denilen Türk toprağının tek bir kurşun dahi atılmadan eşkıyalara teslim edilmesine neden hiç sesini çıkarmadın?

Çıkarmadın çünkü tarih bilmiyorsun, okumuyorsun, analiz etmiyorsun, muhakeme etmiyorsun, sorgulamıyorsun, seni yönetenlere ihaneti yakıştıramıyorsun, ne denirse ona inanıyorsun ve çok çabuk unutuyorsun. İşte onun için sesini çıkarmadın. Hatırla, Türk toprağını terk edip gelenleri, “ne güzel operasyon yaptılar” diye bir de alkışlamıştın. Peki, soru: Türk töresinde savaşmadan ve yenilmeden toprağı terk etmek var mı?

Peki ya savaşmadan düşmana terk edilen vatan toprağı yalnızca Süleyman Şah’tan mı ibaret? 

Tabi ki bilmiyorsun. 

Çünkü sen atam Bilge Kağan’ın dediği gibi tatlı söze ve yumuşak ipeklilere kanarsın, tokken açlığı, sağlıklıyken hastalığı, özgürken esareti düşünmezsin. Okuma alışkanlığın yok, kendini hiç sıkmazsın, daha çok günlük yaşarsın, uzun vadeli plan yapmazsın yapsan da unutursun, 

Bak ben sana anlatayım.

2004 yılından bu yana Ege Denizi’ndeki tam 17 adet adamız Yunan tarafında işgal edildi ve maalesef bazıları Heybeliada’dan daha büyük olan bu Türk toprakları savunulmadı, tek bir kurşun dahi atılmadı! Ama sen bu adaları sana yanlış anlatıldığı için, Balkan Harbi’nden sonra kaybedilen 12 ada sanmaktasın. Üstelik bu adaların Lozan’da kaybedildiğini sanmakta ve bir de cumhuriyetimizi kuran kahramanlara kızmaktasın. 

Oysa tarihte iki tane Lozan Anlaşması olduğunu araştırmazsan nereden bileceksin? Bahsi geçen 12 adanın Balkan Savaşı sonunda yapılan 1. Lozan anlaşması ile elimizden çıktığını ve Kurtuluş Savaşı sonrasında yapılan 2. Lozan Anlaşmasında bu konunun sadece tekrar zikredildiğini nereden bileceksin? Bu 17 ada işgal meselesinin ise, daha dün gerçekleştiğini ve adalar üzerindeki Yunan yapılaşmasının devam etmekte olduğunu, 80’li yıllarda Harp Okulu öğrencilerinin bu adaların bir kısmına her yıl giderek kamp ve tatbikatlar yaptığını da bilemezsin. Çünkü sen yalnızca sana anlatılanları dinlersin, sonra da unutursun.

Yıllarca kendin okuyup araştırmadın ve kolpacı tarihçilerin kolpa dolu tarih yalanlarına inandın!

Osmanlı’nın bitişi Mondros’tur, Sevr’dir” diye anlattılar sana. 

Okusaydın bilirdin oysa, Osmanlı’yı bitiren ne Mondros’tur ne Sevr’dir. 20 Aralık 1881’de kabul edilen Düyunu Umumiye İdaresi’dir. Yani borçları yapılandırma daha doğrusu Türk varlıklarının üzerine çökme idaresidir. Peki, bugün sana birileri birçok ekonomi yalanları anlatırken; Cumhuriyet tarihinin en borçlu hükümeti tarafından yönetildiğimizi biliyor musun?

Dış borcun 437,996 milyar Dolar, iç borcun ise 896,8 Milyar TL olduğundan haberin var mı?

Osmanlı padişahlarının hepsinin, halife olarak Müslüman dünyasının da lideriydi zannedersin. Ama aynı resmi tarih Padişah Sultan Mehmet Reşad’ın 11 Kasım 1914’de İslam dünyasının lideri (halife) olarak ilan ettiği “Cihadı Ekber”i hiç kimsenin iplemediğini bilmezsin. Arap dindaşlarımızın bırakın cihada uymayı, İngilizlerle bir olup bizi sırtımızdan vurduklarını bilmezsin. Zaten birileri söylese de inanmazsın.

Çünkü o kiraya verdiğin beynine yıllardır Türklüğü ve Türk milliyetçiliğini değil; çok uluslu Osmanlıcılığı, Arapçılığı ve gafil bir ümmetçiliği soktular.

Bilirim sen dinini seversin. 

Ama hiç sorgulamadığın için İslam’ın şartı beş imanın şartı da altıdır diye anlattılar sana. 

Zannettin ki, türbanı takıp saçlarını kapattın mı iş bitiyor. Hele bir de beş vakit camiye gittin mi, evliya bile sayılırsın.

Onun için zina yapmamanın, zulme ortak olmamanın, adaletli olmanın, dürüst olmanın, çalmamanın, haram yememenin, yalan söylememenin, adam kayırmamanın, gıybet etmemenin, kul hakkına girmemenin hakka inanmanın, hayvanlara ve tabiata zarar vermemenin ve daha birçok güzel hasletin de İslam’ın şartı olduğunu bilmedin. Bilmediğin için de “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” diyebilecek kadar alçaldın. Ama bilerek, ama bilmeyerek nice günahlar işledin ve nice zulümlere ortak oldun.

Bilirim, sen hakka ve adalete taparsın.

Peki, senin mahkemelerini bir çadırın içine sokarak teröristlerin ayağına taşıyanları hatırlayabildin mi?

Peki ya senin o adalet olmazsa zulüm olur diyerek üzerine titrediğin adalet kadrolarının yandaş ve kandaşlarla doldurulduğundan ve doldurulmaya da devam edildiğinden haberin var mı?

“Müslümanın Eşeği” hikâyesini mutlaka bilirsin. Hani Yahudi önce Müslümanın eşeğini saklar ve kaybettirir sonra da yardım edip buldurur ve onun hem duasını alır hem de güvenini kazanırmış.

En başta sana eşeğini kimler kaybettirdi hatırlıyor musun?

Tabi ki hatırlamıyorsun. Eğer hatırlasaydın, eşeğini bulduranın aynı zamanda kaybettiren olduğunu bilir ve onlara alkış tutmazdın.

Şimdiye kadar, sana ait olup da nelerin haraç mezat satıldığını hatırlıyor musun?

Tabi ki hayır. 

Eğer hatırlıyor olsaydın şeker fabrikalarının satışına bu kadar sessiz kalmazdın. Ne yapar ne eder fabrikalarına sahip çıkar ve sattırmazdın. Oysa kılın bile kıpırdamadı.

Hatırla diye söylüyorum: Kâğıt ürettiğin bir SEKA vardı, basma ve bez ürettiğin bir Sümerbank vardı, TÜPRAŞ vardı, Türk Telekom vardı, Tekel, PETKİM, ERDEMİR, Eti Gü-müş, Eti Krom, Eti Elektrometalurji, Çayeli Bakır İşletmeleri, Tümosan, Başak Sigorta ve Başak Emeklilik, Limanlar, TEDAŞ… Daha neler vardı neler, emin ol saymakla bitmez. Artık bunların hiçbirisi senin değil. Yani senin anlayacağın, şairin dediği gibi: 

“Pazar tezgâhında satışa çıktı, 
Her şeyiyle beleş Vatan toprağı! 
Devr-i saltanat için dinini yıktı, 
Kelepir satıldı Vatan toprağı!”

Bilirim sen aslında kadına değer veren ve çocuklarının üzerine de titreyen bir millettensin. Ay yıldızlı Göktürk paralarına bile kağanınla hatununu yan yana basmıştın, hatta kadınlarını kağan bile yapmış, Asenaları ve Tomrisleri sen çıkartmıştın. Kadın yar idi, yoldaş idi, ana idi. Yavrularımız ise geleceğimiz ve göz nurumuz…

Ne çabuk unuttun değil mi?

Unutmasaydın, kadın cinayetlerinde Avrupa birincisi ve çocuk istismarında dünya üçüncüsü olur muyduk hiç? 

Seni kimler bu hale getirdi? Dinini, kültürünü, örfünü ve milliyetini kimler yozlaştırdı? Asena’nın başı dik bir bozkurduyken seni kimler köpekleştirdi?

Hangi din simsarlarının tezgâhına geldin, hangi yobazların yalanlarına kandın, hangi yandaş kanalın haberlerini dinledin, tarihini hangi kolpacı tarihçilerden öğrendin, aklını hangi algı uzmanlarına kiraya verdin, hangi karanlık ellerin beyninde yuva yapmasına izin verdin, o çok değerli olan zihnini hangi çorak tarla gibi nadasa bıraktın? 

Yahu, ne çabuk unuttun, oysa sen insandın…

Bütün bunları niye mi anlattım, seni niye mi üzdüm, kalbini kırıp yüreğini niye mi kanattım?

Anlatayım: Ne diyordu ozan?

“Dostun kim, düşmanın kim sez oğul,
Tarihini şerefinle yaz oğul.”

Yoksa bil ki, çöküşün tez oğul, tez oğul!


Bu haber 520 kez okundu.
Hasip Sarıgöz - 11:55 pm A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.