DÖNMEYECEKLER

Hasip Sarıgöz - Eylül 7, 2018 1:30 am A A

 Türkiye Devleti son 19 yılda tam 9 kez eve dönüş yasası çıkardı.

Ama dönmediler!

Çünkü dertleri o değildi.

Pişman olurlar dedik…

Habur’da neredeyse ayaklarına kırmızı halılar serdik…

Hukuka ters takla attırarak suçluyu mahkemeye değil mahkemeyi suçlunun ayağına götürdük!

Pişman olmadılar!

Çünkü dertleri o değildi.

Öz yönetim ilan ettiler, özerklik ilan ettiler, yüreklerimizin üzerine basa basa bölücü nevruzları düzenlediler, askerimize taş polisimize tokat attılar!

Görmezden, duymazdan, bilmezden ve anlamazdan geldik ve bir gün dururlar dedik…

Durmadılar!

Çünkü dertleri o değildi.

Ne döndüler, ne pişman oldular, ne de durdular! Tam tersine gemi daha da azıya aldılar!

Açık olalım, gerçek şu ki; ya biz adam gibi mücadele edip bunları bitireceğiz, ya da bu sırtlan sürüleri Anadolu dediğimiz vatan topraklarımız üzerinde kukla bile olsa bir Kürt Devleti kurmadan asla durmayacaklar.

Geçen bunca zamanda bu eşkıyalar sürüsü hiç durmadılar ve hedeflerine adım adım ilerlemeye devam ettiler.

Peki, biz ne yaptık?

Önce EMASYA protokolünü iptal ettik.

Niye mi?

“Bunlar darbe yapacak!” dediler ve ani gelişen olaylarda askerin olaylara müdahale etmesini “darbe planı” diye millete yutturdular. Sonuçta EMASYA protokolü gitti.

Arkasından TSK’nın görevini tanımlayan kanun değiştirildi ve askerin Türk vatanını ve cumhuriyetini yurt içinde koruyup kollamak görevi iptal edildi.

İşte bu yüzden askerin meskûn mahal muharebeleri ile ilgili eğitim konuları ve tatbikatlar eğitim programlarından kaldırıldı. Yıl 2010 idi, şimdi ise 2016…

Türkiye’nin en uzun sınırı Suriye ile ve tam 911 kilometre… Dile kolay.

Bugün en büyük terör sorununu yaşadığımız Nusaybin işte bu sınır üzerinde ve hatta sınıra sıfır.

Suriye sınırındaki mayınları kaldırdık! Sınırları açtık… Sanki yol geçen hanı…

Sandık ki, en akıllı biziz. Bizden öncekiler sanki geri zekâlılardı ki, sınırı sadece askerle korumayı düşünemediler ve sınırın her yerine mayın gömdüler.

IŞİD’e yenilmesinler diye, Barzani eşkıyalarını bir 29 Ekim günü topraklarımızdan geçirerek PYD’ye destek olduk, yardım ettik!

Önce Kuzey Irak’ta kırmızı çizgiler çizmiştik…

Sildiler!

Yetmedi, bir de başımıza çuval geçirdiler!

Sonra Kuzey Suriye’de kırmızı çizgiler çizdik…

Siliyorlar!

Dün Kuzey Irak’ta PKK’ya helikopterlerle silah ve mühimmat atan uluslararası emperyalist gücün adı Çekiç Güç idi ve başı çeken Amerika’ydı!

Bugün ise Kuzey Suriye’de PYD/PKK’ya yine helikopterleriyle silah ve mühimmat atan güçler doğrudan ABD ve Rusya’dır. Başı çeken yine Amerika’dır!

Bu yazıyı okuduğunuz şu sıralarda dahi ABD helikopterleri en gelişmiş silah ve mühimmatları PYD’ye taşımaya devam etmektedir.

Kuzey Suriye’ye atılan bu silahlar önce PYD’ye, sonra da sınırdaki tünellerden veya mayınsız/kontrolsüz alanlardan hooop Nusaybin’e…

Sadece silah ve mühimmat mı? Hayır!

Siyonistlerin ve emperyalist haçlı zihniyetinin özenle yetiştirdiği en azılısından PYD eşkıyaları da sürekli olarak ülkemize giriyorlar.

Suriyelilere sınırlarımızı açtığımızda mültecilerin arasına sızarak ülkemize giren terörist sayısını ise tahmin dahi edemiyoruz.

Akan kanlar ve uçan canlar mı?

Maalesef ki, Müslüman Türk milletinin!

Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizdeki birçok il ve ilçede çetin bir savaş ve tam bir can pazarı yaşanıyor. Canlar alınıyor, canlar veriliyor! Cefakâr Türk milleti nice kahramanlar çıkarmaya ve nice destanlar yazmaya devam ediyor.

Lakin gelin görün ki böyle bir ortamda bile; Mardin Valisi ile Nusaybin’de operasyon yürüten güvenlik güçlerimiz arasında anlaşmazlıklar yaşandığını artık sağır sultan bile biliyor. Ve bakın Nusaybin’de neler yaşanıyor:

2015 yılının Eylül ayında, polis Mardin Valisi’nden Nusaybin’de operasyon yapmak için izin istedi.

Ancak “halka zarar verilir” endişesiyle bu izin verilmedi!

Kasım ayına gelindiğinde geçen üç ay içinde Nusaybin’deki barikat ve hendek sayısı tam 240’a yükselmişti. Fakat teröristler hala daha yeterli gücü toplayamamış ve güvenlik güçlerimize karşı eksikliklerini tam görememişti.

İşte o günlerde Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından 11 gün süren bir operasyon yapıldı.

Bu operasyonlar sırasında hiçbir şehit verilmedi, dahası yaralanan bile olmadı.

İşte ne olduysa o sırada oldu oldu…

Kesin sonuç alıncaya kadar devam etmesi öngörülen operasyonlar birden kesildi!

Neden mi?

Mardin Valiliği sokağa çıkma yasağının kaldırılmasını istedi.

İşte o andan itibaren Emniyet Müdürlüğü ekiplerine adeta kelepçe vuruldu ve onlar hiçbir şey yapamadan beklerken… Teröristler beklemedi!

PYD destekli PKK Eylül ayından Mart’a kadar yığınak yaptı.

Geçen sürede hendek ve barikat sayısı hızla arttı. İlk defa tank hendekleri kazıldı!

PKK, dağ kadrosundan, PYD ise Kamışlı ve Kobani’den Nusaybin’e takviye yaptı!

Evlerin her köşesine bombalı tuzaklar yerleştirildi!

Sur’da Cizre’de ağır yenilgi alan örgüt elemanları yaşadığı tecrübeleri Nusaybin’e taşıdı. Yeni bombalı tuzaklar denendi. Çaydanlıkların içine bomba yerleştirildi. Kilit parke taşları bile tuzaklı bomba olarak kullanıldı.

Sonunda devletimiz Nusaybin’e müdahale etmeye karar verdi.

Fakat gariplikler burada da bitmedi…

Nusaybin İlçe Emniyet Müdürlüğü, terör örgütüyle ilgili önemli bilgilere sahipti. Yani bölgeyi tanıyor ve bölgede neler döndüğünü biliyordu.

Fakat bu İlçe Emniyet Müdürümüz operasyonlar başlamadan 5 gün önce kendisi istememesine rağmen 5 gün izne gönderildi. Operasyonlar başladıktan bir gün sonra görevinin başına dönen Emniyet Müdürü tam 10 gün boyunca brifinglere dahi çağrılmadı.

Bu gariplik ancak Genelkurmay Başkanımızın İlçeye gelişinden sonra giderildi.

Lakin 7 Haziran 2015 tarihinden bu yana verdiğimiz şehit sayısı 417’yi geçti! Hastanelerde tedavi gören yaralı sayımız ise tam 400… Oysa bizim Kıbrıs Savaşında verdiğimiz şehit sayısı 498’dir.

Lütfen biraz düşününüz… Ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız!

Maalesef ki adına Nusaybin, Silopi, Cizre, İdil ve Sur dediğimiz bu uğursuz topraklar bizim canlarımızı öğütüyor! Buna da can dayanır gibi değil!

Köyün onuncusuna ve yolun sonuncusuna çoktan geldik. Yani tam da zurnanın zırt dediği noktadayız.

Peki ya böyle bir ortamda Cumhur’un başı, Hükümetimiz ve Muhalefetimiz ne yapıyorlar?

Görünen o ki, (teşbihte hata olmaz) yaramaz çocuklar gibi birbirlerine laf yetiştirmeye çalışıyorlar.

Başbakan’ımız ise; “PKK’nın 2013 yılı durumuna dönmesi halinde geri dönüp her şeyi görüşmekten” bahsediyor!

Ne diyor milli şairimiz Mehmet Akif:

“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

Tarih”i tekerrür diye ta’rif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”

 

Bir şeyler yapılmazsa gelecek karanlık!

 

Çözüm süreci boyunca buraların patlayıcılarla, tuzaklarla, barikatlarla, tünellerle ve hendeklerle doldurulmasına göz yumanların hesabı elbette ki, her iki cihanda da ağır olacaktır.

 

Ama yeter, bu ila nihayet böyle devam edemez.

 

Oralardaki binalar ve bu binaların içindeki lağım fareleri namlunun ucundaki vatan evlatlarımızdan daha değerli değildir.

 

Mevzu bahis olan ise vatandır. Bahis vatan ise, gerisi de teferruattır.

 

Öyle ise terör sorunu yaşadığımız il ve ilçelerin etrafı çok sıkı kuşatılmalı, terörist olmayanların buraları terk etmeleri için makul bir süre verilmeli ve ardından…

 

Uzaktan vurmak suretiyle taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakılmamalıdır.

 

Şüphesiz bu millet bu şehirleri en modern hali ile yeniden inşa etmeye muktedirdir.

 

Bu da yetmez.

 

PYD bölgesinin tamamı ve özellikle Kamışlı ve Kobani ağır bir bombardımana tabi tutulmalıdır. Gerekirse zırhlı birliklerle girilip ezilip geçilmelidir.

 

ABD ne eder ne der o ABD’nin bileceği iştir. Biz kendi işimizi yapmalıyız. Milletimiz için gerekli olanı yapmak için ABD’den izin alacak değiliz.

 

Bitti mi? Hayır.

 

Kuvvetli birliklerle hemen Kandil’e çullanılmalı, orası ele geçirilmeli ve en az bir tugay kuvveti oraya kalıcı olarak yerleştirilmek suretiyle Kandil bir Türk Garnizonu haline getirilmelidir. Aynı şey sınırdaki diğer PKK kampları için de düşünülmeli ve yapılmalıdır.

 

Ey milletim bilin ki; ne PKK, ne PYD, ne Barzani, ne Talabani, ne Siyonistler ne de emperyal Batı biz pes edene kadar asla durmayacaklar, yollarından geriye dönmeyecekler! Geriye dönmeyi düşünmeyecekler.

 

Ancak yanılıyorlar, biz nasıl tarihten ders almamışsak onlar da almıyorlar. Unutuyorlar! Karşılarında herhangi bir millet değil Müslüman Türk milleti var.

 

Biz de Mohaç’ta, Kosova’da, İstanbul Surlarının önünde, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Kore’de ve en son da Kıbrıs’ta dönmedik ve dönmeyi düşünmedik.

 

Bütün dünya üzerimize çullansa bile biz de yolumuzdan dönmeyeceğiz…

 

Hodri meydan! Biz de GERİYE DÖNMEYİ DÜŞÜNMÜYORUZ..

Bu haber 451 kez okundu.
Hasip Sarıgöz - 1:30 am A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.