F 35’LER VERİLMEZSE NE OLUR?

GÜNCEL - Mayıs 15, 2019 6:55 pm A A

Bundan tam 105 yıl önce…

Tarih 3 Ağustos 1914 idi.

O gün, parasını Türk milletinin bağışlarıyla peşin ödeyerek aldığımız iki savaş gemisini İngiltere’den teslim alacaktık. Gemilerin adları: “Sultan Osman” ve “Reşadiye” idi. 

Fakat o da ne? Yapılacak bir törenle gemilere Türk sancaklarının toka edilmesine tam da yarım saat kala, gemilere İngilizler tarafından el konuldu! Her iki gemi de derhal İngilizleştirilerek isimleri “Agincourt” ve “Erin” olarak değiştirildi. Gemileri teslim almaya giden Rauf Bey ve mürettebat ise, arkalarına baka baka ülkemize döndüler….

Ortam çok gerildi, çok sert protestolar çekildi ama nafile! Neticede Osmanlı bu hadsizliğe bir cevap vermeliydi. Ayrıca bu olay, Almanya’yla birlikte savaşa girmek isteyenlerin eline çok iyi bir koz vermişti.

Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Almanlardan “Yavuz” ve “Midilli”yi (sözde) satın aldığını duyurdu. Peşinde İngilizlerin olduğu bu iki gemi Çanakkale Boğazı’ndan Türk sularına girdi. Gemilere Türk sancakları toka edilirken, Alman mürettebatlarına da fes giydirildi… Derken bu iki gemi Karadeniz’e açıldı… 

Gerisini biliyorsunuz! 

Dün mevzu iki gemiydi, bugün ne? İki uçak!

Sanki, tarih tekerrür ediyor gibi!

Çünkü aynı İngilizler gibi, Amerikan Devleti de parasını ödediğimiz ve üstelik üretim ortağı olduğumuz, F 35 uçaklarımızı vermiyor!

Peki, F 35’ler verilmezse ne olur?

Gelin önce olayın biraz arka planına bakalım:

Ege’de Yunanistan’ın patriot füzeleriyle üstünlüğü ele geçirmiş olması, aynı şekilde Kıbrıs Rum Kesimi’nin elinde S 300’lerin bulunması, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında hava trafiğinin kontrol edilememesi ve hatta sahamıza yabancı uçakların da girdiği iddiaları, diğer yandan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarındaki tecrübelerimiz bize gösterdi ki, ülkemizin böyle bir füze savunma sistemine sahip olması hayat memat meselesidir. 

Yani böyle bir sisteme sahip olmadan bölgede tek başımıza bağımsız politikalar üretip icra etmemiz gerçekten hayal! Yapacağımız her hamle için birilerine taviz vermemiz veya her seferinde ağır diyetler ödememiz kaçınılmaz!

Hatırlarsınız, Türkiye öncelikli olarak Patriotları almak istedi, ama ABD buna yanaşmadı. Hatta geçici olarak getirilen 2 Patriot Bataryası en kritik zamanda ülkemizden apar topar geri çekildi. 

İşte bu nedenle Türkiye’nin arayışları arttı. Önce ABD, sonra ÇİN ve en son da Rusya ekseninde yoğunlaştı.

ABD’nin son dönemdeki Ortadoğu politikasının; Türkiye’nin, Suriye’nin, İran’ın, kısmen Irak’ın ve özellikle de Rusya’nın çıkarlarına aykırı olması nedeniyle, doğal olarak Rusya ile Türkiye yakınlaştı. 

Bu stratejik yakınlaşmanın sonucu olarak da (tabi ki Rusya’nın da yandaş ve para kazanma isteği sonucu) S 400 anlaşması yapıldı. 

Yapıldı, fakat Rusya da temkinli davranarak elinde hazırda var olduğu halde bu sistemleri hemen teslim etmeyerek bir takvime bağladı ve bir nevi “bekle gör ve test et” politikası başlatmış oldu. Bu süreçte Türkiye’yi yanında tutabilmeyi de garantilemek istedi.

Belirlenen takvim içerisinde çok sürpriz gelişmeler olmazsa Rusya bu sistemi bize verecek.

Her şeyden önce bu sistem bir saldırı değil, savunma sistemidir ve her ülkenin de kendi savunmasını kuvvetlendirme hakkı vardır. ABD’nin patriotlar konusunda takındığı olumsuz tavrın arkasından, Türkiye’nin S 400 hamlesi mecburi ve haklı bir hamledir.

Öyle ise ABD’nin sıkıntısı nedir?

Deniliyor ki, bu sistem NATO sistemlerine entegre edilemez. Fakat bu argüman doğru değil. Çünkü aynı sistem (S 300) Kıbrıs Rum kesiminde, Yunanistan, Bulgaristan ve Slovakya’da da var ve NATO sistemlerine entegre edilmiş durumda.

Rusya, parasını ödediğimiz S 400 bataryalarının tamamını yarın teslim etse bile, hava savunma ihtiyacımızın sadece 5’te 1’i karşılanıyor. Yani kıçımız hala açıkta!

O zaman esas mesele ne?

Mesele şu ki, ABD görünürde olsa bile artık Türkiye ile gerçekte müttefik değil. Dahası, Ortadoğu’da bir rakip halinde! 

ABD Türkiye’ye asla güvenmiyor. Güvenmiyor çünkü başta PYD/ PKK devletçiği olmak üzere büyük Kürdistan’ın kurulması idealinden vazgeçmiyor. Yine Büyük İsrail, onun olmazsa olmazı. Öte yandan, Ortadoğu’daki yeraltı enerji kaynakları onun vazgeçilmezi. Belki komplo teorisi gibi algılayabilirsiniz ama küresel ısınma sonucu ABD’nin birçok yeri yaşanmaz hale gelmeye başladığında taşınmayı planladığı bölge Ortadoğu ve Küçük Asya… (Bunun için kendisini burada kalıcı kılacak çok büyük yerüstü ve yeraltı üslerin yapımına Irak ve Suriye’de devam ediyor) Onun bu büyük planını, yalnızca Rusya ile işbirliği içindeki güçlü bir Türkiye engelleyebilir. 

Öyle ise ne yapılıp edilip Türkiye’nin Rusya ile kalıcı işbirliği engellenmelidir.

Yoksa karşı kampın geliştirdiği teknolojik bir silahın kendi safındaki bir ülkenin elinde bulunmasından memnuniyet duymalıdır. O sayede bu sistemi inceleyip açıklarını bulabilir ve karşı teknolojik hamlesini planlayabilir. Ama dediğim gibi Türkiye’ye güvenmediği için ve ülkemiz aleyhindeki devasa projelerinden vazgeçmesi söz konusu olmadığından, Türk Rus işbirliğinden çok çekiniyor.

Peki, bir kıskaçta sıkışmış gibi görünen Türkiye’nin kullanabileceği kozlar yok mu?

Tabi ki var.

Şimdi aynı soruyu yeniden soralım: F 35’ler verilmezse ne olur?

1. Öncelikle Türkiye s 400’leri almaya ve sistemlerine entegre etmeye devam eder. Dahası bu konuda Rusya ile ortak üretime bile girebilir. 

2. F 35’lerin yerine, Türkiye’ye Rus SU 57 uçakları girebilir. Konuyla ilgili ilk güçlü sinyali, Rus devlet savunma sanayi şirketi Rostec’in Üst Yöneticisi Sergey Çemezov, 2017 yılında vermişti. Çemezov: Türkiye ile 5. nesil savaş uçağı üretimi konusunu görüştüklerini belirterek, “Bu konuda Türkiye’de gerekli altyapı mevcut. Birlikte yeni ve modern bir şeyler yaratabiliriz” demişti. Son günlerde yeni bir açıklama daha geldi. Rusya’nın devlet savuma sanayi şirketi Rosoboronexport Başkanı Aleksandr Miheyev, Ankara’nın F-35 programından çıkması halinde “Türkiye’ye imkânlarımız dâhilinde Rus savaş uçakları tedarikini istişare etmeye hazır olacağız” dedi.

3. Yani görüldüğü gibi Türkiye F 35 konusunda alternatifsiz değil. Ayrıca, ABD tarafından uygulanacak ambargolar; aynı İHA ve SİHA’larda olduğu gibi, bizim güçlenmemize ve dahi kendi milli üretimlerimizi gerçekleştirmemize zemin hazırlayabilir.

4. Türkiye’nin koz olarak kullanabileceği çok önemli bir konu daha var. Biliyorsunuz Akkuyu’da Ruslarla birlikte bir nükleer santral inşa ediyoruz. Şimdi, bu santralın hemen yanına bir de askeri liman yapılması fikri var. Bu liman, santraldan çıkacak nükleer atıkların yüklenip götürülmesi için kullanılacak. Tabi bu santralin havadan korunması da şart. İşte bu nedenle Rusya’dan alınacak S 400’lerin bir bataryası buraya konuşlandırılırsa ne olur? Rusya ve Türkiye Kıbrıs’ı da içine alacak biçimde Akdeniz’de kuş uçsa görebilecek ve müdahale edebilecek duruma gelir. Çok daha önemlisi İncirlik üssü de gözaltına alınmış ve dahi etkisizleştirilmiş olur.

5. Türkiye İncirlik ve Kürecik üslerini kapatabilir. ABD her ne kadar Suriye’de İncirlik’e alternatif üslerinin inşasını ve geliştirmesini sürdürüyor olsa da zorlanır. Özellikle Kürecik ABD’yi Kafkaslara doğru kör ve sağır hale getirebilir.

6. Türkiye’de zaten var olan Amerikan karşıtlığı öyle bir zirve yapar ki, ortalıkta ne strateji kalır, ne de ortaklık!

7. Amerika’nın Suriye’de kalıcılığı zorlaşır.

8. Bölgesinde kendini güvende hissetmeyen Türkiye, Türk Birliği ve Turan Ordusu projelerini hiç olmadığı kadar hızlandırabilir. Bu da Türkiye ile birlikte Türk dünyasını bölgesel güç olmaktan çıkarır ve küresel bir güç haline getirir. 

Daha önce de vurguladığım gibi, bu sistem bir savunma sistemi, kesinlikle saldırı değil. 

Öyle ise, Türkiye’nin savunma sitemini güçlendirmesi kimi rahatsız eder?

Türkiye’ye saldırmak isteyenleri!!!

Hasip Sarıgöz

Bu haber 598 kez okundu.
GÜNCEL - 6:55 pm A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.