SEÇİM

Hasip Sarıgöz - Mart 11, 2019 2:05 pm A A

Yaratılmış olmamız kaderdir…

Mesela cinsiyetimiz, bizim seçimimiz değildir.

Annemizi ve babamızı seçemeyiz, çünkü anne ve baba bizim için bir kaderdir.

Nerede ve hangi tarihte doğacağımızı seçemeyiz.

Kan rengimizin ne olacağını ve yine boyumuzu, tipimizi, ten, saç ve göz rengimizi de seçemeyiz.

Evet, bazı şeylerimizi geliştirebiliriz. Ama ne kadar zeki olacağımızı, hangi yönlerimizin üstün, hangi yönlerimizin zayıf olacağını da genel olarak seçemeyiz.

Bazen duygularımıza gem vuramayız veya kime âşık olacağımızı seçemeyiz. Yani ben gördüğüm şu kıza veya şu oğlana âşık olacağım deyip karar verip âşık da olamayız. İşte ona bizim dışımızda ruhumuzda, kalbimizde veya içimizde olan bir şeyler karar verir, bunu biliriz.

Birileri yakın zamanda ayaklarının altına almaya kalkmış olsa da, o ayaklarıyla ezmeye çalıştıkları milliyetimiz var ya, işte o da bize Allah vergisidir. Yaratıcının takdiri olan milliyetimiz; bizim kararımız değil, ama kaderimizdir.

Evet, bu ve buna benzer şeyleri seçemeyiz.

Fakat şu fani dünyada seçebileceğimiz o kadar çok şey var ki.

Mesela hangi okula gidebileceğimizi, hangi mesleği seçebileceğimizi, hangi dine inanabileceğimizi (ya da inanmamayı), hangi siyasi partiye oy verebileceğimizi, hangi köyde, şehirde veya mahallede oturabileceğimizi, üzerimize ne giyebileceğimizi, acıkınca ne yiyebileceğimizi, insanlara, hayvanlara, bitkilere, doğaya ve dünyaya karşı nasıl davranabileceğimizi ve buna benzer birçok şeyi bizler seçebiliriz.

İnanın ki, yaşamımız boyunca seçebildiklerimiz seçemediklerimizden çok daha fazladır.

İşte dünyadaki ve toplumdaki yerimizi, dahası kim ve ne olduğumuzu da, daha çok o yaptığımız seçimler belirler.

Doğru, dürüst, çalışkan, saygılı, sevgi dolu, merhametli, tedbirli, candan, vefalı, vatansever, iyi kalpli, samimi veya tam tersi…

Ya da bir yerde saygın ve değerli veya horlanmış, hakir ve değersiz bir hayat sürmek yine bizim seçimlerimizin sonucudur.

İşte bunun gibi birçok şeyi biz, kendimiz seçeriz.

Bazen, yani dönem dönem de bizi, ülkemizi veya şehrimizi yönetecekleri seçeriz.

Eğer iyi seçim yapmışsak iyi bir geleceği, kötü seçimler yapmışsak da karanlık bir geleceği kendi ellerimizle kurgulamış oluruz.

Ey Türk milleti! Mesela yakın geçmişte Türklüğün azlaştırıldı! İmanın yozlaştırıldı! Tören tozlaştırıldı! Kurucu ruhtan uzaklaştırıldın! Ve neredeyse Yesevi terbiyesini dahi inkâr eder hale getirildin!

Kandırıldın, bezdirildin, yıldırıldın ve iliklerine kadar korkutuldun!

Bütün bunlar senin yanlış seçimlerinin yıkıcı sonuçlarıydı. Onun için, halen daha bu sonuçlarla yüzleşmeye, kan ve güç kaybetmeye ve dahi boğuşmaya devam ediyorsun!

İşte şimdi yine millet olarak, önümüzde böylesine bir seçim var.

Maalesef ki, şimdiye kadar yapmış olduğumuz hatalı seçimlerin bizi getirmiş olduğu yerde; tam bir garabet olarak da tanımlayabileceğimiz krizlerle dolu (güya) bir sistem içerisine yaşamaya çalışıyoruz.

Ayrımcılık ve ayrışma; toplum hayatımızın her yerine egemen olmuş ve milletimizi bir arada tutan değerleri özünden dinamitlemiş vaziyettedir!

Senci benci, şucu bucu siyaseti; art niyetli siyasi liderlerin ağzından havaya salınan kimyasal bir zehir gibi, bütün bünyemizi esir almıştır!

Öyle ki, siyasi yönden; aynı kandan gelen baba oğul ve abi kardeş dahi birbirine düşman edilmiş, birbirine ölesiye âşık olan eşleri (sırf siyasi düşünce farkı nedeniyle) boşanma noktasına getirmiş, köyünde köylüyü, şehirde ise mahalleliyi birbirine yabancılaştırmıştır!

Giderek kurumsallaşan yandaşlık ve kandaşlık düşüncesi, muhaliflerin aldığı nefesi bile çok gören, dine imana ve dahi vicdanlara sığmayan insanlık dışı bir anlayışa evirilmiştir.

Cehaletle yaşayıp, gafletle yatıp, yandaşlıkla uyananların; biri diğerine hain gözüyle bakabilmeke ve bir diğeri de sırf kendisi gibi düşünmüyor diye karşısındakini terörist ilan edebilmektedir!

Bir de bu zehirli düşüncelere kutsal dinimiz alet edilerek, hal iyice işin içinden çıkılamaz hale getirilmektedir.

Ne diyor sevgili Peygamberimiz: “Neye layıksanız o şekilde yaşarsınız, nasılsanız öyle yönetilirsiniz”

Peki, Kutsal kitabımız Kuran ne diyor? “Bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah o kavmin durumunu değiştirmez/düzeltmez” (Rad Suresi 11’inci Ayet)

Yani neymiş, aslında öz de köz de bizmişiz ve bir yerde her şey bize ve seçimlerimize bağlıymış. Önce bizim kendimizi düzeltmemiz ve buna gayret etmemiz gerekiyormuş.

Yani bazı şeyler kaderimizdir, ama birçok şey de bizim kararlarımıza bağlıdır.

Dolayısı ile ey milletim seçim senin.

Yine sandığın başına gidip, çalanı ama (güya) çalışanı mı seçeceksin?

Milleti karpuz gibi ikiye ayıranı mı seçeceksin?

Sürekli aldatanı mı, yoksa daima aldananı mı?

Acı gerçekleri değil de, beka yalanını mı?

Adına, Atana, milliyetine ve Cumhuriyetine kast edenleri, Barzani’yi ve Talabani’yi dost edenleri mi seçeceksin?

Andımızı kaldıranları, saçımızı yolduranları, ülkemizi mültecilerle dolduranları mı seçeceksin?

Gerçek üretimi, yorulmayı, alın terini mi, yoksa özde darlık sözde varlık kuyruklarını mı?

Güdülecek bir koyun olmayı mı, özgür bir kurt olmayı mı?

Gerekirse Hüseyin ile Kerbela’da yeniden ölmeyi mi, yoksa Yezitçe tezgâhların içinde çağdaş Yezitlerden olmayı mı?

Kürtleşmeyi ve Araplaşmayı mı, yoksa öksüz de olsan Türk olmayı mı?

Yalanı talanı ve riyayı mı, yoksa doğruya kale, adalete Kâbe olmayı mı?

İyiliklere, güzelliklere, doğruluğa, adalete ve hürriyete açılan bir kapı gibi, onurlu bir birey mi olacaksın, yoksa önüne atılan birkaç kuru kemik uğruna birilerine kapı kulu mu olacaksın?

Aliye mecal, Yezide ecel mi olacaksın, yoksa Ebu Cehil’e er, Nemrut’a kol, Firavun’a kul mu olacaksın?

Bin odalı sarayları ve saraylıları mı seçeceksin, yoksa göğü çadır ve güneşi tuğ edip, bütün vatanı cennet eylemek uğruna kendinden mi geçeceksin?

Yalana, talana, riyaya ve küfre karşı mı duracaksın; yoksa dinbazın, cambazın, küfürbazın küfrüne ortak mı olacaksın?

Ölümü öldürüp, korkuyu korkutup hak yolunun yılmaz bir savaşçısı mı olacaksın; yoksa sen zayıfsın diye, güçlülerin karşısında boyun eğen bir korkak mı olacaksın?

Devletten bir kapı, Cennet’ten bir tapu…

Biliyorsun bu günlerde pek revaçta.

Yoksa Cennet’in tapusunu, bir oya satanlardan mı alacaksın?

Zulme set zalime kıyamet mi olacaksın, yoksa zalimlerin önünde kıyamda mı duracaksın?

Ad senin, nam senin, şeref senin, şan senin, millet senin, vatan senin… Şeytana satacaksan ruh senin, adalete adayacaksan can senin…

Seçim hakkı büyük bir nimettir, fakat Hak’kı seçmemenin sonu da çok büyük bir külfettir?

Unutma!

Kader Allah’ın, karar senin.

İyi düşün…

Geçim de senin, SEÇİM de senin.

Neyi seçeceksin?

Hasip Sarıgöz

Bu haber 655 kez okundu.
Hasip Sarıgöz - 2:05 pm A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.