“Yetmişdört öncesi Mülk sahibi ilk söz sahibidir” diyorlar

Oybirliği ile Devlet kurduk.
Anayasası’nı yapıp Halkın onayına sunduk.
Halkımızın onayı ile hayat bulan anayasa ile birlikte demokratik seçimler yaptık.
Devleti yönetmek için idareciler seçtik.
Devlet olmanın tüm kurallarını yerine getirdik.
Bu süreçte bazen iyi bazen kötü yönetimler gördük. Beğenmediğimizi seçimlerde değiştirdik.
Dünya bizi tanımasa da dolaylı yoldan tanıdı.
Tüm Dünya’dan mal getirdik; aldık sattık.
Kendimizi ifade edebilmek için Devletin gerekliliğini yerine getirdik. İnsanlarımıza hayatın devamı için bu Yapılanma içerisinde Tapular verdik.
Alım satımlar, inkişaflar yapıldı.
Türkiye Cumhuriyetinin yardımları ile alt Yapılar yapıldı.
Dünden bugüne çok değişiklikler yaşandı.
İnsanlar Devlet güvencesiyle yaşamlarını şekillendirdi.

Şimdi Müzakereler Yapılıyor.

Cumhurbaşkanımız ve Müzakere Heyeti Mülkiyet üzerinde deprem yaratacak açıklamalar yapıyorlar.
Hükümetin Dışişleri Bakanı tüm değerleri bir kalemde siliyor.
“Yetmişdört öncesi Mülk sahibi ilk söz sahibidir” diyor.
Devlete güvenip tüm yatırımlarını mülklere yatıran insanlarımız durup dururken ortada kaldılar.
Emeklilik ikramiyesi veya tüm gelir birikimini devlete güvenip bir mülk alan kişi şimdi esas Mülk sahibi ile karşı karşıya gelecek bir durum yaratıldı.
Parasını verip aldığı mülkü ya boşaltacak ve ya birkez daha satın alacak.
Parası yoksa “GÜLE GÜLE” denecek kendisine.
Peki bu güvenceyi veren Devlet ne yapıyor?
Bu devleti yönetmek için çıkarttıkları yasaları ters yüz eden bu yaklaşım karşısında Anayasayı hiçe sayan girişimler yapan siyasiler ve sorumlular neden sessiz kalıyorlar?
Rum-Yunan ikilisinin avukatlığını yapanlar kendi Halklarının haklarını korumayacaklar mıdır?
Tam da bu ortamda boğazımıza geçirilen ilmiği söküp atmak bizim elimizdedir.
Aksi takdirde bu ilmiği Rum-Yunan ikilisinin avukatlığını yapanlar çekecektir ve bedelini hepimiz ödeyeceğiz.