NEREDE YAŞIYORUZ?

DORUKTÜRK EGE - Ekim 4, 2019 9:03 am A A

Takip edenler hatırlayacaklardır.

İmar Barışı Kanunu’ndan sonra, Kartal Cevizli’de bulunan 7 katlı bir bina, 6 Şubat 2019’da kendiliğinden çökmüş ve tam 14 canımızı yitirmiştik!

Söz konusu bina; 3 katı kaçak ve zemin katında da ruhsatsız bir tekstil atölyesi bulunan sorunlu bir binaydı!

Deve misali neredeyse her yeri eğri bir yapıydı!

Üstelik bu bina için; biraz para ödeyerek bütün eğrilerini en azından kağıt üzerinde doğru gösterebilmek amacıyla imar barışı başvurusu bile yapılmıştı!

Eğer bu bina; o zaman kendiliğinden çöküp 14 canımıza mezar olmasaydı, belki de bu son depremde çökecek ruhsatlı ve iskanlı binalardan biri olacak ve belki de çok daha fazla canımıza mal olacaktı…

İşte bu binanın çöktüğü ve acısının da çok taze olduğu günlerde yayınladığım “ÇÖKÜŞ” başlıklı yazımda demiştim ki:

“Çöken bina neyin habercisidir biliyor musunuz?

İmar Barışı ihaneti ile uyandırılan habis ruhlu bir devin, şehirlerimiz üzerinde attığı ilk adımın habercisidir!

Durun siz, o dev daha ne adımlar atacak!

O her adım attığında; ya çöküşün çatırtılarını duyacağız, ya da ayaklarının altında ezildiğimizi hissedeceğiz!

İlme, fenne, sanata, fizik kurallarına, mühendisliğe, dürüstlüğe, çevreye ve adalete meydan okuyarak PARA ve OY devşirmenin adı, medeni memleketlerde İHANET, Türkiye’de ise İMAR BARIŞI olmuştur!

Nasıl ki, nedamet getirmeden ve rehabilite edilmeden, genel afla salınan katiller dışarıda yeniden can alıyorsa; ilim, fen ve sanat kurallarına göre yapılmadığı halde, imar barışı ile affedilen yapılar da aynı o katiller gibi can alacaktır!”

İşte şimdi o binalar var ya… İşte o binalar, şimdi bütün ülke sathına dağılmış milyonlarca sinsi birer katil gibi, can alacakları günü bekliyorlar!

İşte bizler şu anda, zihniyet yönünden böylesine çürük bir ülkede yaşıyoruz!

5.8’lik bir depremin bile yüzlerce binaya hasar verdiği maddeten çürük bir ülkede!

Eldeki 493 deprem toplanma alanının 416’sının imara açılıp inşaat ve AVM yapılarak yalan edildiği İstanbul gibi mega bir şehirde yaşıyoruz!

Yok edilen alanların ardından; küçücük çocuk parklarının, devasa binalar arasına sıkışmış daracık yeşil alanların, depremde ilk yıkılan minarelerin gölgesindeki cami avlularının ve depreme dayanıklı hale getirilmemiş çürük okulların bahçelerinin dahi toplanma alanı olarak gösterildiği bir şark kurnazlığı havasında yaşıyoruz!

Ve bizler on yıllardır ödenen deprem vergilerinin, deprem hariç her alanda kullanıldığı garabet bir ekonomik düzende yaşıyoruz!

Yaşanan bunca deprem felaketine rağmen, memleketin neredeyse her köşesi çürük okullar, çürük hastaneler, çürük emniyet binaları ve çürük konutlarla doluyken; lüks ve şatafatın hüküm sürdüğü, binlerce odalı sapasağlam israf saraylarının inşa edildiği bir tezatın içinde yaşıyoruz!

Yeryüzündeki israf saraylarının yetmediği, bir de uçan sarayların uçurulduğu bir gökyüzünün altında yaşıyoruz!

Bizler ki, yatırım yapacak para yok diyerek askeri fabrikasını bile satan, ama yöneticisi için çift zırhlı mercedesler alınırken parayı hiç sorun etmeyen şuursuz maliyecilerin memleketinde!

“Çalıyor ama çalışıyor!” diyebilecek kadar alçaklaşmış ucube zatların arasında!

Her daim yandaşa ve kandaşa peşkeş çekilen rantların yarasında!

Doğru söyleyenlerin er geç sokulduğu kodeslerin sırasında yaşıyoruz!

İki avrupa ülkesinin toplamından daha fazla mültecinin yaşadığı bir mülteci cennetinde (!) yaşıyoruz.

Eğitimi çorba, ekonomisi pert edilen, her ay yeni bir ekonomik programla (güya) idare edilen ve sürekli akıllarıyla alay edilen insanların memleketinde yaşıyoruz.

Toprağının ve suyunun siyanürle zehirlenmesi önemsenmeyen, ormanlarının talan edilmesi garipsenmeyen, cayır cayır yakılan ormanların sadece seyredildiği, fabrikalarının satılarak veya kapatılarak üretimin bitirildiği bir ülkede, yine de hiç bir şey olmamış gibi yaşıyoruz!

Toprağı zehirlenmiş, gıdalarının genetiği değiştirilmiş, neredeyse bütün akarsuları kimyasal atıklarla kirletilmiş ve kanser vakalarının rekor kırdığı bir coğrafyada aslında yaşar gibi yaşıyoruz!

Bütün bunlara rağmen dinimiz İslam, inancımız tam, İslama göre de faiz haram… Fakat gelin görün ki, yılda milyonlarca lira faiz geliri elde eden bir Diyanetle birlikte Cehenneme koşar gibi yaşıyoruz!

İslamda içki, kumar ve fuhşiyat yasak… Fakat gelin görün ki, bütün bu alanlardan elde edilen gelirlerden maaş alan imamların arkasında, gönül rahatlığıyla saf tutup namaz kılar gibi yaşıyoruz!

Ve bizler, İslam’da israf haram olduğu halde, 1,5 milyonluk özel Mercedes makam aracına binen ve iddialara göre tam 23 milyon lirası kayıp olan bir diyanet teşkilatının hala daha güvenilir bulunduğu enteresan bir ülkede dinle alay eder gibi yaşıyoruz!

Ülke kaynaklarını hovardaca sata sata, babalarının mirası gibi yandaşa kandaşa dağıta dağıta artık deniz bitti!

Neredeyse her şeye zam var. Akaryata, trafik cezalarına, doğalgaza ve elektriğe, aklınıza ne gelirse… Çok değil, daha iki gün önce elektriğe %14.9 oranında zam yapıldı, son üç ayda elektriğe yapılan zam oranı % 29.9, son iki yılda yapılan zam oranı ise tam % 72.4! Son bir yılda doğalgaza yapılan zam oranı ise tam % 61! Siz hiç maaşına bu kadar zam gelen bir devlet memuru gördünüz mü?

Ne diyelim?

Gamlar ve zamlar ülkesinde yaşıyoruz!

Etrafı ateşten bir çemberken, ordusunun yarısınının pat diye terhis eden, silah fabrikalarını dahi satışa çıkaran, askeri hastanelerini kökten kazıyan dünyadaki tek ülkede yaşıyoruz!

Kışlalarında sık sık gıda ile zehirlenen, halkına karşı sürekli kötülenen, atının ve köpeğinin hekimi olduğu halde askerinin hekimi olmayan bir ordu ile savaşıyoruz!

Kışlaların talan edildiği, askerliğin yalan edildiği ve askerin de duman edildiği bir acayiplikte yaşıyoruz!

Bütün bunlar sorun edilmezken, devletin bekasına tehdit, milletin varlığına tehlike ve halkın sağlığına zararlı görülmezken; özel araçta sigara içmenin zararlı görüldüğü bir ülkede yaşıyoruz!

Ve şimdi de depremi konuşuyoruz değil mi?

5.8’in yaralarını çabucak sarabiliriz, eğer ister ve çalışırsak 7 ve hatta 8 ölçekli depremlere dayanıklı şehirler de kurabiliriz. Yani biz bu fiziki depremi yenebiliriz…

Ama asıl deprem ruhlarımızda…

Bir bir kırılan manevi fay hatlarımız ve her geçen gün kendi içinde yabancılaşan halkımız… İşte o çok korktuğumuz 7 ölçeğinden çok daha büyük olan bir depremi bizler zaten epeydir içimizde yaşıyoruz. Kaybolan insanlığımız, çöken ahlak değerlerimiz, yok olan adalet ve aynı şehirlerimiz gibi günden güne çürüyen maneviyatımız, inanın toplumsal açıdan 5.8’den çok daha yıkıcı!

Yani bizler; ruhlarında ve maneviyatlarında büyük ve yıkıcı depremler yaşanan, her yeri fay hatlarıyla dolu tehlikeli bir toplumda yaşıyoruz!

Asıl soru şu olmalı: Biz fiziksel depremleri bir türlü yenebiliriz. Peki ya ruhlarımızda yaşadığımız depremi?

Hasip Sarıgöz

Bu haber 643 kez okundu.
DORUKTÜRK EGE - 9:03 am A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.