TOPRAK ACIKINCA!!!

Hasip Sarıgöz - Eylül 7, 2018 1:15 am A A

 – ”Nine ölüm nedir?”

– ”Ölüm neye benzer biliyor musun Hasan?”

– ”Neye nine”

– ”Toprak acıkır Hasan. Toprak da insanlar gibidir. Belirli bir süre içinde acıkır. O zaman sürmek gerekir onu. Ekmek gerekir. Doyduysa ne âlâ. Doymadıysa daha ister toprak. Terini alır insanoğlunun. Yetmez. Tohumunu, emeğini alır. Oda yetmez Hasan’ım. Gayrı alacak bir şeyi kalmamıştır. Canını alır. Bir can yetmezse, pek çok can alır. Doyar toprak. Bir süre doyar aldığıyla. Sonra yine acıkır. ”

Susar nine… Bir süre düşünür sonra yeniden devam eder:

-”İşte ölüm, insanoğlunun bir lokma gibi, bir tohum gibi toprağa düşmesine benzer.”

Doğudan bir tohum gibi toprağa düşen gencecik askerlerin haberleri gelince hep bu nineyi anımsarım…

Düşünür, sorgularım… Nasıl bir açlıkmış bu böyle? Bu toprakların ne doymak bilmez, ne bitmek bilmez bir iştihasıymış bu?

1’nci Dünya Savaşı’nda, Enver Paşa, Galiçya’ya da asker göndermeye karar verince; birliklerde talimler yoğunlaşmış… Bazı onbaşılar da, acemi eratı yetiştirmeye çalışıyormuş… Bir onbaşı, askere yeni gelmiş bir neferi çekmiş önüne; ”Sol yanın doğu, sağ yanın batı, önün güney; söyle bakalım, demiş, arkanda ne kaldı?”

Nefer boynunu bükmüş:

”Arkamda, demiş, genç bir kadınla, iki küçük çocuk kaldı…”

Kimisi nişanlı, kimisi evli… Kimisinin bebeği yolda, kimisininki daha yeni kucakta… Kimisinin terhisi gelmiş, kimisinin daha yeni tayini çıkmış….

Her birisinin, ciğerleri sızlatan daha nice hikâyesi…

Eline diken battığında yüreği yanan anaların bir anlatılamaz evlat acısı…

Onlarca genç insan…

Hani Güneş dağların ardından batarken külsüz, dumansız bir kor gibi alev alev yanar ya, işte ben her şehit haberinde öyle yanarım…

Bir alev topu gibi yanarım, için için yanarım…

Erzurum yöresinden Muharrem Akkuş ile Yücel Paşmakçı’nın derledikleri bir türkü vardı, askere gidip de dönmeyen evlat acısını anlatan;

‘’Eledim eledim höllük eledim
Aynalı beşikte canan bebek beledim
Büyüttüm besledim asker eyledim
Gitti de gelmedi canan buna ne çare
Yandı ciğerim de canan buna ne çare’’

Daha sonra bu türküye Kore Savaşı nedeniyle bir dörtlük de eklenmişti;
“Kore dağlarında ot kucak kucak
ne bilsin analar (oy oy) böyle olacak
rahmet yerine kurşun yağacak
gitti de gelmedi canan buna ne çare”

Ey bu ülkede ömrü hep harplerde, muharebelerde geçmiş Yüce Atatürk’ün ‘’Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’’ ilkesini terk ederek Ortadoğu bataklığına balıklama atlayanlar,

ey bu ülkede terörle mücadele edenleri uydurma belgelerle derdest edip, ‘’terörle mücadele’’ yerine ‘’terörle müzakere’’ yapanlar,

ey bu ülkede sözde ”barış” diye diye terörü azdırırken askeri pıstıranlar,

ey bu devletin en kritik makamlarını ”kandırıldık” masalıyla bir terör örgütüne teslim edenler,

ey bu ülkenin saf insanlarını darbe masallarıyla uyutanlar,

ey bu ülkenin kahraman ordusunu uyduruk uyduruk gerekçelerle tarümar edenler!

Sizlere sesleniyorum!

Mutlu musunuz?

Doğu’nun dağlarında kucak kucak otlar değil yanan; bir milletin ciğeri yanıyor.

Buna ne çare?

(Sayın Osman AYDOĞAN’dan alıntıdır.)

Bu haber 439 kez okundu.
Hasip Sarıgöz - 1:15 am A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.