ADALETİNİZ BATSIN!

Hasip Sarıgöz - Eylül 7, 2018 12:45 am A A

 Vatan toprakları, güzel ülkemizin neredeyse her yerinde yabancılara satılmaya devam ediliyor!

Özellikle sahil kesimlerinde nerdeyse satılmadık hiçbir yer kalmadı. Türk buralardan daha gerilere… Dağlara kadar sürüldü!

Buralarda halen kalanlar mı?

Bir avuç elitin dışında inanın ki hepsi hizmetçi. Kapıcı, kaloriferci, bahçıvan, camcı, çerçeveci, marangoz, fırıncı, lokantacı, çöpçü vs…

Başta Antalya olmak üzere; Akdeniz ve Ege’nin sahil kentlerinin satılmış kesimlerindeki Türk sayısını, milli bayramlarda apartmanlara asılan tek tük Türk bayraklarını sayarak rahatlıkla ortaya çıkarabileceğinizi biliyor muydunuz?

Diğer yandan, vatan toprakları üzerindeki yabancı işgaller de devam ediyor!

Ege’deki tam 17 adamız ve bir kayalığımız Yunan işgali altında, Süleyman Şah Türbemizin arazisi ile hala IŞİD’in elinde!

Kanunlarımız ve töremiz; savaşmadan düşmana bir karış toprak dahi bırakılamaz dediği halde, binlerce yıllık Türk töresi alt üst edilmiş ama buna rağmen; ne Partili Başkomutandan ne de ordunun sözüm ona komuta kademesinden gık dahi çıkmamıştır!

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle; ordunun komuta yapısı bozulmuş, askeri okullar kapatılmış ve özellikle muharebe sahasında hayati öneme sahip olan askeri hastaneler kökten yok edilmiş durumdadır.

Meydanı boş, Türk milliyetçilerini suskun ve konjonktürel ortamı uygun bulan kendini bilmezler; Türk kimliğine, milli ve manevi değerlerine, Cumhuriyetimize ve son günlerde de özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ümüze karşı topyekûn bir savaş açmışlar ve alçakça saldırılarına bütün imkânlarıyla devam etmektedirler! Çok daha vahimi, ebedi Başkomutanına alçakça saldırılan ordunun komuta kademesinin bu saldırılar karşısında sessiz kalıyor olmasıdır.

Bu bağlamda, Türk kimliğinin yerine “Ümmetçilik”, Cumhuriyet rejiminin yerine “Osmanlıcılık”, milli ve dini değerlerimizin yerine “Şekilci Emevi Yobazlığı”, Atatürk’ün yerine de “Abdülhamit” ikame edilmeye çalışılmaktadır!

Medya havuzlaşmış, hırsız yavuzlaşmış, adalet ise iğfal edilmiştir!

Polisimiz büyük oranda politize edilmek suretiyle bir kısmı adeta hükümetin kapıkulu haline getirilmiş, diğer kısmı ise şamar oğlanına döndürülmüştür.

Kara günlerin ışığı, hak ve adaletin aşığı olması gereken Diyanet kurumu ise; haksızlığı, hukuksuzluğu, hırsızlığı, arsızlığı, yalanı, talanı, ensarı ve sansarı dahi göremeyen ve sanki körlerden kurulu bir imamlar ordusu haline getirilmiştir.

Çok daha vahimi, kara günlerimizde sırtımızı yaslayabileceğimiz yargı sistemimiz tarafsızlığını ve güvenilirliğini kaybetmiş ve bu nedenle artık üzerinde durabileceğimiz güvenli bir ada kalmamıştır.

Öyle ki, bağımsızlığını yitirmiş olan yargı; cübbeli hâkimleri eliyle gerektiğinde siyasi “evet” kampanyaları dahi yürütebilen ve hükümetin istediği her konuyu ustaca kılıfına uydurmaya yarayan yozlaşmış bir kurum haline getirilmiştir.

2014 yılında, Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’ın da dile getirdiği gibi; dünyadaki hukuk devletlerinin en belirgin özelliği, tasarruflarının öngörülebilir, ulaşılabilir, açık ve şeffaf olmasıdır. Oysa ülkemiz, basit bir seçimi dahi hilesiz ve şaibesiz yapamaz/yapmaz hale getirilmiştir!

Hukuk devletlerinin odağında esasen, iktidar gücünün keyfi davranışlarının sınırlandırılması vardır. Yargısız infazın ise “İ”sine dahi rastlanamaz. Öyleyse, 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana kanun hükmünde kararnamelerle yapılan icraatlara bir bakınız… Sizce iktidar gücünün keyfi davranışlarında bir hudut var mıdır?

Kim ne derse desin, hukuk devletinden uzaklaşarak kanun devletine dönen ve KHK’larla devleti yeniden şekillendirme gayretlerinde olduğu değerlendirilen Hükümet tarafından; bu kez de farklı renkte ve yeni bir vesayet sistemi oluşturulmuştur. İlerde böylesine bir vebalden hiç kimse kendini soyutlayamayacaktır.

Çünkü tarih olanları kaydetmeye devam ediyor…

Demokratik ve hukuk devletlerinin hiçbirinde, problemlerin korkutularak, tehdit edilerek, baskı kurularak ve hedef kitlelerin aşağılanarak çözüldüğüne dair örnek yoktur. Peki ya bizde durum böyle midir?

Demokratik bir ülkedeki hak ve özgürlükler, kamu gücüne sahip olanların diğerlerine sunduğu bir lütuf olarak görülemez. Hukukun üstün olduğu devletlerde mahkemeler ve hâkimler ile din ve diyanet görevlileri kendilerine verilen siyasi emir ve talimatlarla hareket edemezler. Yine bu görevliler yandaşlık ve kandaşlık duyguları ile yönlendirilemez.

Şimdi soruyorum size: Tuz koktu mu, kokmadı mı?

Gelelim çok daha güncel konulara;

Şaibeli referandumla kabul edilen anayasa değişikliğindeki maddelerden yargı ile ilgili olanında şöyle yazıyordu:

“Tarafsız ve bağımsız yargı!..”

Peki, bu tarafsızlık nasıl sağlandı?

Önce avukatlıktan hâkimliğe geçiş sınavında gerekli olan 70 puanlık baraj şartı kaldırıldı?

Üstelik bu işlem bir KHK ile yapıldı.

Bunun Türkçesi ne mi?

Giren herkes yazılı sınavı kazansın.

Kazansın ki, gerçek ayıklama mülakata kalsın.

Aynen de öyle oldu.

Yazılı sınava 6715 kişi girdi ve 4500’ü bu sınavı kazandı

Hemen ardından esas ayıklamanın yapılacağı mülakatlar yapıldı.

Mülakatlar sonucu 3159 kişi elenerek kalan 1341 kişi adli hâkim olarak atandı.

Gelin görün ki, medyada yer alan haber ve iddialara göre; ataması yapılan bu 1341 kişiden % 90’ının AKP’li olduğu ve hatta parti teşkilatlarında görevli kişiler olduğu dile getiriliyor.

Örneğin; Giresun’da on kişi sınava giriyor ve dokuzu sınavı kazanıyor. Gelin görün ki, bu 9 kişinin tamamı AKP yöneticisi ya da aktif üyesi…

Hâkim olarak atananların içinde; AKP İlçe Başkanı eşleri, AKP Kadın Kolları Başkanları ve çalışanları, Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlarının kızları, AKP İl ve İlçe Başkanları, Başkanların eşleri, İl İlçe Yönetim Kurulu üyeleri, Milletvekili yakınları ve Parti üyeleri, partiye yakın dernek yöneticileri ve daha ne isterseniz var. Bütün bunlar tesadüf olabilir mi? Üstelik gizli saklı da değil, bu iddialarla ve ilgili listelere medya üzerinden kolayca ulaşıp sizler de inceleyebilirsiniz.

Peki, şimdi yapılan yazılı sınavda 80’li, 90’lı puanlar aldığı halde, mülakatta hakkı yenenlerin kul hakkını kim ödeyecek?

Bilinir ki, adaletsizlik üzerine adalet kurulmaz, iki yanlış toplanıp bir doğruya da ulaşılmaz.

Ve yine bilinir ki, “Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet ise ZALİM’dir.” (Blaise Pascal)

Eğer böyle ise!

Tarafınız da batsın, sınavınız da batsın.

Çünkü büyük Türk Veziri Nizamül Mülk yüzyıllar öncesinden diyor ki “İnsanlar İnançsız Yaşayabilirler, Ama Adaletsiz Yaşayamazlar.’’

Çünkü adalet, toplum ve devlet mekanizmasının kilit taşıdır. Eğer onu yok ederseniz devleti de milleti de yok edersiniz!

İşte bu yüzden Yüce “Allah size, emanetleri ve işleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.” (Nisa 58)

Platon’un dediği gibi de “Adaletsizliklerin en büyüğü, adil olmayıp adil gibi görünmektir.”

Eğer siz adaleti böyle getirecekseniz;

Adaletiniz batsın!

Bu haber 440 kez okundu.
Hasip Sarıgöz - 12:45 am A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.