BÜYÜ’ME

Hasip Sarıgöz - Eylül 7, 2018 12:10 am A A

 Bir ekonomist değilim.

Ama cebime giren çıkan parayı ve cebimdeki paranın da alım gücünü bilirim.

Birçok meslek camiasına yapıldığı gibi, benim camiamın da haklı isteklerine yıllardır kulak tıkandı ve gerekli iyileştirmeler bir türlü yapılmadı. Her yıl yapılan %2-%3 zamlar da hiçbir yaraya derman olmadı. Bu nedenle uzun zamandır alım gücüm hiç yükselmedi. Tam tersine %13’e dayanmış bir enflasyon ortamında yüzde %15’ten çok daha fazla fakirleştiğimin gayet iyi farkındayım.

Evet, ekonomist değilim, ama büyüme nutukları ile büyülenmiş bir uyuşuk, algı operasyonlarına teslim olmuş bir esir, algıları körlenmiş bir ahmak ya da olgular ile algıları ayırt edemeyen bir aptal da değilim.

İsterseniz çok basit anlatayım. Daha önceleri pazara gittiğimde her zaman aldığım şeyleri 50-60 liraya alabilirken şimdi 90-100 liraya alamıyorum. Yine hemen hemen arabamı her ay aynı kilometrelerde kullanıyor olmama rağmen, eskiden benzine aylık 250-300 Lira öderken, şimdi 350-400 Lira ödüyorum. Bu örnekleri birçok alanda fazlasıyla uzatabilirim. Fakat aslında hepinizin bildiği, gördüğü ve yaşayarak hissettiğiniz şeyler olduğu için fazla kafanızı ütülemeyeyim. Aslında var olsun, devletimiz bizi düşünüyor ve asla enflasyona ezdirmiyor, enflasyon rakamı ne ise bir puan fazlasını vererek %2-2 %3-3 zamlar yapıyor. İyi ama benim elektrik, su, telefon, ekmek, peynir, domates, biber ve patlıcan gibi rutin harcamalarım neden bu %2-%3 artışların çok üzerinde gerçekleşiyor?

“- Kim hesaplıyor lan bu enflasyon oranlarını?”

“- Devletin kurumu ve hükümetin adamları…”

“- Tamam, o zaman bir şey demiyorum, neme lazım, ihanetle falan suçlanırım!”

En iyisi biz konuyu başka yoldan anlatalım.

Hükümet daha dün BÜYÜ’ME oranlarını açıkladı ve sayın ahalimiz sanki büyülendi. Çünkü ekonomik büyümede dünya rekoru kırdık. Gün büyü’lenme, pardon düğün bayram günü… Öyle böyle değil Rusya’yı, Çin’i ve bu günlerde çok kötü kafamızı bozan Trump’ın Amerika’sını bile geride bıraktık. Üstüne üstlük Başbakanımız bir de tarım konusunda Avrupa’nın en iyisi olduğumuzu açıklamasın mı?

Büyülendik kaldık. Ne yalan söyleyeyim bu pilav daha çoook su çeker.

Uzun lafın kısası TÜİK verilerine göre Türkiye ekonomisi Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarını kapsayan 2017 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 11,1 gibi rekor düzeyde büyüdü.

Neye göre?

Geçen yıla göre…

E aslında bunda şaşılacak çok bir durum yok gibi.

Neden?

Çok anlamam, yanılıyor da olabilirim ama bence nedeni basit. Çünkü geçen yılın 15 Temmuz’unda maalesef ki, hain bir darbe girişimi gerçekleşti ve OHAL sürecine giren Türkiye’de ekonomi durdu. Ekonominin en çok durma noktasına geldiği aylar ise yine Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları oldu.

Neyse devam edelim.

Rakamlar açıklanınca iktidar sözcüsü gibi davranan sayın medyamız coştu!

“G-20 ülkeleri içinde en hızlı büyüyen ülkeyiz”, “Kıskandıran büyüme”, “Düşmanlar Türkiye ekonomisini yıkamadı”, “Haklılığımız ortaya çıktı“ şeklinde sözler ve manşetlerle bu büyüme rekorumuz saygıdeğer kamuoyuna aktarıldı.

Bu rekor olayına bir inanabilsem… Inanın en çok ben sevineceğim. Bize söylenen rekor rakamlarıyla çarşı, pazar ve cüzdan birbirini bir tutsa, şahsım ve ülkem adına bayram edeceğim. Bu büyümeyi gerçekleştirenlere de hem teşekkür, hem de dualar edeceğim.

Fakat düşünüyorum… Bir türlü aklıma yatmıyor, sanki kazın ayağı pek öyle değil gibi.

Nasıl mı?

Rekor seviyelerde ekonomisi büyüyen bir ülkede, kişilere yeni iş kapılarının açılması gerekmez mi?

Sanırım gerekir.

Ama işsizlik oranlarına bakıyoruz ve 10,8 olduğunu görüyoruz. Yani her 100 kişiden yaklaşık 11’i işsiz ve evine ekmek götüremiyor! Bu oranla dünya ülkeleri işsizlik sıralamasında ilk 10’a giriyoruz. Bir rekor yani. Ekonomik büyümede geride bıraktığımız ülkelerin işsizlik oranları ne? Hiç de tahmin ettiğiniz gibi değil. Işsizlik oranları Çin’de %4,1, Hindistan’da 3,4, Amerika’da 4,1 ve Rusya’da da sadece 5,6.

Peki, bu nasıl oluyor, siz hiç büyümesi hızlanırken İŞSİZLİĞİ YÜKSELEN bir ekonomi gördünüz mü?

Belki “- Ya Hocam tamam ama işsizlik belki hızla düşüyordur” diyebilirsiniz. Ona bakıyoruz; ekonomik büyüme %11 açıklanırken, maalesef ki, İşsizken iş bularak istihdam edilenlerin oranı sadece %3,4 artmış.

O zaman üretimimizi mi arttırdık ki rekor kırdık?

Yeni açılan fabrikalar mı var?

Bu fabrikalarda istihdam edilen milyonlarca işçi mi var?

Yeni bir maden mi bulduk ki, yurtdışına satıyoruz? O da yok!

Tarım ve hayvancılığımız mı canlandı? Hollanda’ya et ve süt ürünleri mi satıyoruz? Ne gezer!

Tam tersine; Sırbistan’dan et, (sadece 300 adet büyükbaş hayvana sahip) Singapur’dan sığır ve Bulgaristan’dan da saman alıyoruz!

Çok daha vahimi, 2007 yılında köylerde yaşayan toplam nüfusumuz 20 milyon iken, şimdi sadece 6 milyon ve üstelik son 10 yıllık nüfus artışına rağmen bu böyle. Mademki tarımda bir numarayız, o zaman köylerimiz neden boşalıyor? Köyün gençleri sadece asgari ücretli bir iş bulabilmek umuduyla neden yollara düşüyorlar? Mademki tarımda bir numarayız, o zaman samanı bile neden dışarıdan alıyoruz? Mademki Türkiye ekonomik olarak büyüyor, öyleyse çiftçi, esnaf, işçi, memur, şoför, madenci, pazarcı… Neden büyüyemiyorlar?

Oturduğunuz şehirdeki caddelere bir bakın her yerde satılık veya kiralık dükkânlar var. Madem her şey tıkırında o zaman bu dükkânlar neden boş duruyor?

Hadi bütün bunlar AKP’yi çekemeyenlerin laf salatası diyelim. O zaman gelin tekrar TÜİK verilerine bakalım. Şimdi sıkı durun, TÜİK’in hesapladığı arındırılmış verilere göre, imalat sanayisinde bırakın büyümeyi %1,3 KÜÇÜLME görüldü!

Peki ya siz, ÜRETEMEYEN bir ülkenin ekonomik olarak büyüdüğünü hiç gördünüz mü?

Bakın, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Eski Başkanı Durmuş Yılmaz ne diyor: “Paramız eridi pul oldu gitti! 2005 yılındaki 100 Liranın alım gücü 35 Liraya kadar düştü!” Bu tam %65 fakirleşmek demek. Enflasyona bakıyorsunuz %13’lere dayanmış!

Borçlarımızı mı bitirdik, acaba borçlardan kurtulduğumuz için mi rekorlar kırarak büyüyoruz?

Ne yazık ki hayır! Türkiye’nin brüt dış borcu, Haziran sonu itibarıyla 432,4 milyar dolara ulaşarak milli gelirimizin yarısını aşmış durumda. Başka bir deyimle mevcut hükümet Cumhuriyet hükümetlerinin en borçlu hükümeti! 2011 yılında %35 olan dış borç seviyemiz şu anda %50’ye çıkmış durumda!

Siz hiç rekor borçlanmayla ve rekor enflasyonla rekor büyüme olduğunu gördünüz mü?

Aslında büyüklük konusu da, diğer birçok konuda olduğu gibi olaya nereden bakıldığı ile alakalı bir konu. Aynı yamaçtaki bir araziye yapılmış kot farkı olan bir bina gibi, örneğin; ön cepheden bakarsınız üç kat görünen bir apartman arka cephesine geçip baktığınızda sadece bir kat olduğu görünür. Hatta bina yamaç kazılıp düzeltildikten sonra yapılmamışsa önden üç kat görünen katların yarısı da toprak dolgudur.

Peki, bunu niye anlatıyorum?

Çünkü enflasyonda olduğu gibi büyümenin de bir hesaplama yöntemi vardır. Basından haberdar olduğum kadarıyla TÜİK tarafından büyümenin hesaplama yöntemi geçen yıl değiştirilmişti. Bu büyüme geçen yıl değiştirilen yeni yöntemle hesaplanmış olmalı. Ben merak ediyorum, bir de eski yöntemle yüzde kaç büyüdüğümüzü söylesinler de bilelim. Sizce söylerler mi?

Hadi bu büyüme rakamlarının nasıl ayarlandığını az çok anlayabilirim, ama şunu hiç anlayamıyorum. Rekor büyüme falan derken, bu karambolde yılın ilk çeyreğinin büyüme verisi yüzde 5’ten yüzde 5,4’e ve ikinci çeyreği yüzde 5,1’den yüzde 5,3’e revize edildi. Sadece bugün değil, Türkiye nasıl oluyor da geçmişte bile büyümeye devam ediyor? Anlayan varsa beri gele.

Kim büyüyor? 
Kime büyüyor? 
Peki, büyüyorsak, niye bireysel olarak büyüyemiyoruz? 
Büyüdükçe neden fakirleşiyoruz? 
Büyüdük mü büyülendik mi?

Daha dün “tulumbada su bitti” deyip zam üstüne zam yapanlar, vergi üstüne vergi koyanlar ve vatandaşa kazık üstüne kazık atanlar bunlar değil miydi?

İyi güzel… Demek ki, tulumbaya su gelmiş.

O zaman geri alın şu zamları, motorlu taşıtlar vergisi başta olmak üzere düşürün şu vergileri…

Hadi bakalım, bu büyümeyi bizim de hissetmeye ve acilen rahatlamaya ihtiyacımız var.

İktidar için hayati öneme sahip seçimler yaklaşırken tam da zamanıdır. Kamu çalışanlarına, emeklilere ve asgari ücretlilere en azından büyüme artı enflasyon kadar zam yapılması gerekir. Bu emekçiler açısından, gelir dağılımının düzelmesi değil, sadece mevcut alım gücünün korunması anlamına gelir. Lütuf değil yani…

Hadi: Samimiyseniz işçinin, memurun, asgari ücretlinin ve emeklilerin maaşlarını da hemen yüzde 11 arttırın.

Hadi göreyim sizi.

Bu haber 449 kez okundu.
Hasip Sarıgöz - 12:10 am A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.