PEKİ, YA VİCDAN?

Hasip Sarıgöz - Eylül 7, 2018 12:50 am A A

 Vicdan önemli…

Çünkü vicdan insan ruhunun terazisidir.

Çünkü vicdan daima kuzeyi gösteren pusula gibidir, ona uyarsan daima doğru yolu bulursun.

Çünkü Vicdan, insanın bozulmamış fıtratını, yani yaratılışını ifade eder.

Çünkü vicdanın yarısı “Merhamet”, öbür yarısı da “Adalet”tir. Bu iki mefhum da yüce Allah’ın en güzel isimlerinden ve ulvi sıfatlarındandır.

İşte bu yüzden vicdan, insanın içindeki müthiş bir Tanrı zerreciğidir.

İnsan olmak ise; ne din işidir, ne eğitim, ne para, ne mevki, ne makam, ne de başka bir şey…

İnsan olmak “Vicdan” işidir.

İşte tam da bu yüzden, Antik Çağ’ın en önde gelen filozofu Aristoteles der ki; “İradene hâkim ol, fakat vicdanına esir ol…”

Sanırım en ulvi esirlik de işte budur.

Prof. Dr. Kemal Sayar’ın tabiriyle de Vicdan: İçimizdeki hakikatleri keşfettiğimiz, kendi iç dünyamızdaki tutarsızlıkları fark edip iyiyi, doğruyu bulduğumuz; aynı zamanda iyi veya kötü davranışlarımızı tarttığımız, öz sevgimizi yeşerttiğimiz, daha da ötesi kendi kendimizi yargıladığımız ve kendimize ceza verebildiğimiz tek yerdir.

Muhyiddin İbn Arabi’nin Fütühât-ı Mekkiyye, Fusûsu’l Hikem gibi eserlerini Türkçeye kazandıran İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Ekrem Demirli; İbn-i Arabi’nin de içinde bulunduğu İslam ahlakçılarının, vicdanı referans noktası kabul ettiklerini söylemektedir. Onlara göre vicdan; bizi müteale (Yüksek, yüce varlık. Bilinenlerin en üstünü), yani Allah’a bağlar ve ruhumuzu oradan besler. Çünkü Yaratanla vicdan arasında bir ahitleşme vardır.

Onun içindir ki; Fredrich Nietzsche’nin dediği gibi “Vicdanlı ve dürüst olmak, Hesaplı olmaktan iyidir. Hesap insanı makam sahibi yapar da, Vicdan daha önemli bir şeye yarar. Vicdan İnsanı İnsan Yapar…”

Sosyolog Ali Bulaç ise; toplumsal yaşantımızın içinde vicdanın karşılığını örflerde bulduğumuzu, örflerin insan ilişkilerini düzenleyerek önemli ihtiyaçları giderdiğini, topluma insaniyet ve hakkaniyet kazandırdığını anlatmaktadır.

İşte sevgili dostlar, işte bu yüzden halen yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre;
* “Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir”(Md.24).
* “Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine (de) sahiptir. Her ne sebep olursa olsun, kimse düşünce ve kanaatleri sebebi ile kınanamaz ve suçlanamaz” (Md.25).
* Ve yine “Herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim ve başka yollarla açıklama ve yayma hakkına sahiptir” (Md.26)

Diğer yandan;

Devletlerde sosyal yaşam, suç, ceza, ticaret vb. hususlarda gerekli düzenlemeler kanunlarla yapılır. Çünkü devlet olmanın en önemli göstergeleri ve erkleri 1. Bayrak dikebilmek, 2. Kanun koyabilmek, 3. Para basabilmek, 4. Ordu kurabilmek ve 5. Yargılama yapabilmektir.

Bayrak dikildikten sonraki bütün erkler ise kanuna uygun olarak cereyan edecek hususlardır ki, bu yüzden kanun yapmak ve kanunlar devlet yaşamında çok ama çok önemlidir.

Evet, devletlerde düzenlemeler kanunlarla yapılır.

Takdir edersiniz ki, kanun yapıcılar da diğerleri gibi birer insan olduklarından hatadan münezzeh değildirler ve elbette hatalı kanunlar çıkarabilirler.

Dolayısı ile haksız veya yanlış bir uygulama pekâlâ KANUNİ olabilir!

Fakat hiçbir yanlışlık veya haksızlık ya da zulüm HUKUKİ olamaz.

Onun için bütün demokratik ülkelerde “Kanun üstünlüğü” değil “Hukukun Üstünlüğü” ilkesi esas alınmıştır.

Başka bir ifadeyle; “Kanuni Krallıklar”, “Kanuni Monarşiler”, “Kanuni Otokrasiler”, “Kanuni Diktatörlükler” ve “Kanuni Sultanlıklar” olabilir!

Fakat bütün bunlar asla hukuki ve demokratik olarak kabul edilemezler.

Gerçek hukuk devletlerinde de zaten böyle sistemlerden veya rejimlerden asla bahsedilmez.

Anayasalar ise, devletlerin temel hukuk kurallarıdır.

İşte bu nedenle hukuk devletlerinin çoğunda, anayasanın değiştirilebilmesi için “Salt Çoğunluk” değil, “Nitelikli Çoğunluk” aranır.

Salt Çoğunluk: Yarıdan bir fazlası demektir. Yani 100 kişiden 51’inin kabul oyu vermiş olması salt çoğunluk için yeterlidir.

Peki, Nitelikli Çoğunluk ne demektir?

Her şeyden önce nitelikli çoğunluk; toplumsal uzlaşmanın sağlanabilmesi ve temel alanlarda yapılacak olan değişikliklerin toplumun tamamının vicdanında kabul görebilmesini amaçlayan baskın çoğunluktur. Bu da anayasamıza göre 5’te 3 veya 3’te 2 çoğunluk anlamına gelmektedir.

Bunu da yine yüzdelerle ifade edecek olursak, en az %66,6 kabul oyu aranması demektir. Yani 100 kişilik seçmenden 67’si kabul oyu vermezse; ne yeni bir anayasa maddesi kabul edilebilir, ne de var olan bir anayasa maddesi kaldırılabilir.

Buradaki esas ölçü, yapılacak değişikliklerin toplumun tamamının, en azından tamamına yakınının vicdanında kabul görmesidir.

Nitekim Anayasamızın 175’inci maddesine göre; Meclis tarafından yapılacak anayasa değişikliklerinde “nitelikli çoğunluk” aranması zorunludur.

Fakat ne yazık ki, mecliste nitelikli çoğunluğa ulaşılamayıp da halkoylamasına gidilmesine karar verildiği zamanlarda, halk tarafından yapılacak oylamada nitelikli çoğunluk şartı aranmamıştır ve salt çoğunluk yeterli görülmüştür.

Vicdanlı her hukuk adamının kabul edeceği üzere bu husus çok önemli bir çelişkiyi ortaya koymaktadır. Zira mecliste aranan genel kabulün (nitelikli çoğunluğun) halk oylamasında da aranması gerekir. Çünkü anayasal değişiklikler toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren ve sonuçları itibariyle toplumu derinden etkileyen değişimlerdir.

Hepimiz biliyoruz ki, muktedir ve iktidar olan hükümet eğer isteseydi bu maddeyi rahatlıkla değiştirip, halkoylamasında da nitelikli çoğunluğun aranmasını ve dolayısıyla toplum vicdanında mutabakatı sağlayabilirlerdi…

Ama yapmadılar!

Neden?

Çünkü bir kişi farkla da olsa kazanmak istiyorlardı!

Hatırlayalım lütfen bu halk oylamasına neden gidildi?

Devlet Bahçeli’nin çok açık ifadesi ile; fiilen anayasal yetki sınırlarının dışına çıkan (Türkçesi Anayasayı çiğneyen) bir Cumhurbaşkanı için fiili durumu hukuki duruma dönüştürmek için değil miydi?

İşte bunun için, bu zaferi bir “Pirus Zaferi” olsa dahi istiyorlardı! Ve o zaferi kazandılar…

Evet, bu kurallar içinde yapılan Partili-Taraflı Cumhurbaşkanlığı anayasa değişikliği kanunidir.
Fakat ne yazık ki, hukuki değildir!
Ahlaki değildir!
Adaletli değildir!
Vicdani hiç değildir!

İşte bu nedenle, halkın %51’inin kabul edip %49’unun kabul etmediği bir temel (rejim) değişikliğinin millet vicdanında genel kabul görmesi mümkün değildir. Üstelik bu referanduma bir de hile ve şaibe karışmış ise asla mümkün değildir.

Millet vicdanında kabul görmeyen ve hatta milletin içinde yeni ayrışmalara, kamplaşmalara, yeni fay hatlarının ortaya çıkmasına ve hatta yeni yeni düşmanlıklara neden olan hiçbir düzenlemenin uzun soluklu hayat bulması da mümkün değildir. Halka zorla kabul ettirilen durumlarda ise vaziyet; uygulayanlar için zorbalık, dayatma veya tahakküm, uygulananlar için ise olsa olsa zulümdür.

Son yapılan niteliksiz ve şaibeli anayasal değişiklik uyarınca, şimdiye kadar (sözde) tarafsız olan 12’nci T.C. Cumhurbaşkanı; bugün itibarı ile resmen de tarafsızlığını kaybederek bir siyasi partinin üyesi olmuştur.

Kanunun ne dediği belli, peki ya VİCDAN?

Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür ve bu “Partili Cumhurbaşkanlığı” düzenlemesine “Hayır” oyu vermiş onurlu bir T.C. vatandaşı olarak; Anayasamızın bize tanıdığı fikir, kanaat ve özellikle VİCDAN hürriyetine sığınarak belirtmek zorundayım ki;

Ben bir “Partili” değilim.

Dolayısı ile, Ak Partili hiç değilim.

Sn. Cumhurbaşkanımız da artık tarafsız değil!

İşte bu nedenle, hakkaniyetli olmadığını düşündüğüm bu kanuna evet… Fakat SN. ERDOĞAN BU GÜNDEN SONRA “VİCDANEN BENİM CUMHURBAŞKANIM DEĞİLDİR.”

Peki, kimin Cumhurbaşkanıdır?

Kanaatimce, AKP’nin bir üyesi olan “Taraflı” bir Cumhurbaşkanı; sadece AKP’lilerin Cumhurbaşkanıdır.

Sevgili Peygamberimiz buyuruyorlar ki; “İki nimet vardır ki, insanların çoğu onun kıymetini bilmezler: Biri vücut sağlığı, diğeri ise vicdan rahatlığıdır”

Bu düzenlemeye destek vermek suretiyle, toplumun ayrışmasına ve PARTİLİ=TARAFLI=KAYIRMALI=AYIRMALI bir sisteminin ortaya çıkmasına sebep olanlar! Sözüm size. Lütfen şimdi elinizi vicdanınızın üzerine koyun ve onu arayın.

Vicdan var mı orada?

Eğer varsa…

Sorun şimdi vicdanınıza;

Rahat mı?

Bu haber 653 kez okundu.
Hasip Sarıgöz - 12:50 am A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.