Doğu Akdeniz’in Yeni Çalkantılarında, Berrak bir Kıbrıs Barış ve Özgürlük Bayramı

H. Çiğdem Yorgancıoğlu - Ekim 23, 2018 2:22 pm A A

 İsviçre’nin Crans-Montana kasabasında günlerce süren  ve   Türk askerinin Ada’dan tamamen çekilmesi ve Türkiye’nin garantörlüğünün bütünüyle  kalkmasının ne Kıbrıs Türk tarafı, ne de Türkiye için kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığı gerekçesi ile ve GKRY’nin müzakerede adil kapsamlı ve sürdürülebilirlikte uzak bir yaklaımla kendi lehine kararlar konusunda israrcı olması yüzünden sonuçsuz kalan  Kıbrıs görüşmeleri’ nini ardından Doğu Akdeniz’de giderek kızışan sondaj çabaları ve bu konuda GKRY nin israrlı tek taraflı faaliyetleri yeni bir rotaya girilmesini zorunlu kılındığı şu günlerde bu yılın (2017) geçtiğimiz  Mayıs ayında  Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığ’nın Kıbrıs açıklarında sismik arama faaliyetinde bulunan Barbaros Hayrettin Paşa gemisinden, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) telsizden yaptığı “münhasır alan ihlali” uyarısına, Mehter Marşı ile karşılık verişi geldi aklıma bir tebessüm belirdi. Umuyorum ki yaşanacak gelişmelerin nihai çerçevesinde de tarafar tebessüm eder zira şu anda esmekte olan hava her iki  hatta  Yunanistan ve Türkiye tarafını da katacak olursak dörtlü bir çatık kaş fizyonomisi. Geçtiğimiz günlerde Eastmed Pipeline Project (Doğu Akdeniz Boru Hattı Projesi).üzerinden de incelediğim ve KIBRIS MÜZAKERELERİ EKSENİNDE, DOĞU AKDENİZ’DE ENERJİ BOYUTUNA BAKIŞ “Yavru Vatanda Kuvvet Çarpanı Enerji” By Çiğdem Yorgancıoğlu. başlıklı çalışmamda ele aldığım konuya dair bölge hareketliliği de göz önüne alınarak Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrs Türk Cumhuriyeti’nin kararlılıklarına dikkat çekerken yarın 20 Temmuz tarihin anlam ve önemine de değinecek bu makale için; 

 

Son bir haftalık gelişmelere bakacak olursak,   Limasol Limanı’na geleceği açıklanan Total-Eni adına sondaj çalışması gerçekletiren sondaj makinesini getiren platformun doğrudan Mısır’ın Zohr havzasına birkaç kilometre uzakta bulunan sondaj yapılacak noktaya gideceği haberleri basına düştkten iki gün sonra Güney Kıbrıs’ın “Münhasır Ekonomik Bölgesi” (MEB) içerisinde Total-ENI şirketleri hesabına sondaj yapaN “West Capella” isimli Panama bandıralı sondaj gemisinin 12 Temmuz akşamı 11’inci parsel içerisindeki “Onisiforos Batı-1” hedefindeki sondaj noktasına ulaşmış. Genelkurmay Başkanlığı, Türk Deniz Kuvvetleri’nde hizmet etmekte olan Gabya sınıfı fırkateynlerden biri olan  Türk savaş gemisi TCG Gökçeada’ da  West Capella isimli gemiyi  yakın takibe almıştı.Tabi Barbaros Hayrettin’inin de  Kıbrıs Güzelyurt’a gittiğini burada söylemekte fayda var. .

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, İstanbul’da düzenlenen, geçtiğimiz hafta beş gün boyunca iştirak ettiğim 22.Dünya Petrol Kongresi’nin son gününde gelişmeleri değerlendirerek Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Doğu Akdeniz’de doğalgaz sondaj çalışmalarına yeniden başlama girişimi bölgede tansiyonu yükselttiğine ve yine yukarıdaki gelişmelre yani . Fransız Total ve İtalyan enerji şirketi Eni adına West Capella isimli gemi 11. Parsel olarak adlandırılan bölgede sondaj çalışması yapmak üzere Kıbrıs’a gittiği ve. TGC Gökçeada fırkateynin de sondaj gemisini izlemeye aldığını belirttikten sonra  medyaya yaptığı açıklamada “Bizim Barbaros Hayrettin Paşa gemimiz en son Magosa’da biliyorsunuz. Buradaki çalışmaları bitirdik. İnşallah sırada artık bir sonraki adımımız var Güzelyurt. Kıta sahanlığımız içindeki bu bölge çok önemli. Güzelyurt’taki bu çalışmalarla birlikte dediğim gibi Akdeniz’de biz artık çok daha etkin bir rol oynayacağız. Akdeniz önemli bir pazar, önemli bir bölge, enerji kaynakları noktasında son yıllarda çok daha fazla öne çıkan bir bölge.”ifadelerini kullanmıştı. Te yandan GKRY ile arada geçen hukuk sürecinin de hakkaniyetli olmadığı gönne de dikkat çekerek  “kimse kusura bakmasın muz cumhuriyeti değiliz. Türkiye Cumhuriyeti bir devlet, hakkını ve uluslararası hukukunu da kimseye yedirmez ve bunun da mücadelesini her anlamda hukuk içerisinde de sonuna kadar bunun mücadelesini verir.” Şeklinde kararlı ve yumuşak olmayan bir ifade kullanmıştı.

Dünya Petrol Kongresi’nde, katıldığımız Başkanlık seremonisinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs görüşmelerine ilişkin “Doğu Akdeniz’de büyük bir fırsat kaçtı” diye konuşmuş sonrasında “Bizim ve Kıbrıs Türk tarafının tüm yapıcı yaklaşımına rağmen, Rum tarafının olumsuz tavrı sebebiyle adadaki anlaşmazlıkların bir kez daha çözümsüz kalmasından üzüntü duyuyoruz. Tarafların tutumları böylesine açıkça ortadayken kimi enerji şirketlerinin Rum kesiminin atmakta olduğu sorumsuzca adımların bir parçası olmaları kesinlikle anlayışla karşılanamaz. Adaletin, hakkaniyetin ve uluslararası hukukun gereği, hidrokarbon kaynaklarının adadaki tüm taraflara ait olmasını gerektiriyor” şeklinde devam etmiş ve “Kıbrıs’taki gelişmelere taraf olan herkesten beklentimiz, bölgedeki yeni gerginliklere yol açabilecek adımlardan kaçınmalarıdır. Aksi takdirde sadece bölgede değil her alanda Türkiye gibi bir dostu kaybetme riski ile karşı karşıya kalabileceklerini hatırlatmak isterim.”şeklinde konuda kararlı olduklarının altını çizen bir ifade kullanmıştı.

Diğer yandan, yüzmüzü Kıbrıs’a dönecek olursak , 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı dolayısıyla ulusa seslenişinde, “ 20 Temmuz 1974 gününün üzerinden tam 43 yıl geçmiş bulunuyor. 15 Temmuz 1974’te Yunanistan’da iş başında bulunan askeri Cunta Kıbrıs’ı ilhak etmek için planladığı darbeyi hayata geçirmiş, Makarios canını kurtarmak için adayı terk etmek zorunda bırakılmış, faşist Samson Rum idaresinin başına oturtulmuştu. Güzel adamız bir oldu-bitti ile Yunanistan’a bağlanmanın eşiğine getirilmiş, Türkiye dışında tüm uluslararası toplum bu durumu sadece seyretmekle yetinmişti. Hiç kuşku yok ki, eğer Türkiye ve Kıbrıs Türkleri de hareketsiz kalsalardı, tüm dünya bu yeni duruma da uyum gösterecek; 1963’te olduğu gibi 1974’ü de bir “iç mesele” olarak nitelendirip darbe sonucunu kabullenecekti. Gidişat o yöndeydi.şeklinde konan  Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Rum tarafının ne yazık ki çözüm kararlılığı göstermediğini ifade ederek, Rum tarafının eşit bir ortaklığı değil, adanın tek hâkimi olmayı kurguladığını da belittiği konuşmasında 74 sürecine nasıl gelindiğini ve olumsuz gidişat karşısında, 1960 antlaşmalarındaki hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974 günü   nasıl müdahale etmek zorunda kaldığını da aktarmış,. Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasının önüne geçmek adına yaşanan çatışmalarda yaşamlarını feda eden şehitlere de Tanrı’dan rahmet dileyip,, gazilere saygısını sunmuştu.ve sonra konuşmasını İsviçre Crans Montana sürecine getirmişti ve şu ifadeleri kullanmıştı. “Güvenlik derken, bir tarafın güvenliğinin diğer taraf için tehdit algısı oluşturmaması gerektiğin bilinci ile hareket ettiğimizi de belirtmekteydim. Sizi temin ederim ki, çözüm ararken yaklaşımlarımız hep bu çerçevede kalmıştır. Kendi güvenliğimizi güvence altına almaya elbette özen gösterdik ama bunu diğer taraf için tehdit unsuru olmayacak ölçülerde değerlendirdik. “0 asker 0 garanti” söylemini elbette benimseyemezdik. Varılacak anlaşma hükümleri uygulandıkça, işbirliği ve güven duygusu arttıkça, askeri boyutu azalan bir anlayış sergiledik. Bundan daha doğal bir şey olamazdı. 1963 deneyimimiz ortada dururken, ne olacağını yaşayıp görmeden,  daha ilk günden tek güvencemizin elimizden alınmasını kabul edemezdik. Bunun iyi niyetle, samimiyetle bağdaşan yanı da yoktur. Güvenlik boyutunun ötesinde Rum tarafının en önemli hazımsızlığının siyasi eşitlik bağlamında olduğu da bir kez daha anlaşılmıştır. Dönüşümlü başkanlık ve kararlara etkin katılım konularında sergilenen ayak sürüme bunun en belirgin göstergesi olmuştur. Rum tarafı 1964’ten beri ele geçirdiği ve tek toplumlu hale getirdiği tanınmış devlet erkini paylaşmakta sorun yaşamaktadır. Olası bir çözümün bu en temel ilkesini içine sindirmekte zorlanmaktadır. Rum tarafı çözüm kararlılığını ne yazık ki gösterememiştir”şeklinde devam ettirmişti.  Bu arada   geçmişte ve yeni müzakere sürecinde Annan Planı ‘nın da arada sırada gündeme getirilmekle birlikte  2004 yılında Rum tarafınca reddedilen bu planda, işlerine gelen hususlar için taleplerini sürdürüp  Kıbrıs Türk tarafı için olumlu konularda ise reddettiklerinin de altını çizmişti. Kısacası Annan Planı’nda GKRY’nin kendilerince yararlanılacak hususları cımbızla ayıklayarak kabulünü talep ederken, Plan’ın dengeli bir bütün olduğunu ve Kıbrıs Türk tarafının da hassasiyetlerini içerdiğini hatırlamak istemediklerini vurgulamış sonrasında  iki yıllık müzakere sürecinde elbette önemli ilerlemelerin de kaydediidiğini belirtmş “Şayet geriye kalan 8-10 ayrılık noktasında gerçekçi ve makul ölçüler içerisinde davranabilen bir muhatabımız olsaydı stratejik bir anlaşmaya varmak mümkün olabilecekti. Sonrasında da daha az sorunlu diğer konular da karara bağlanabilecekti Ne var ki, bu anlayış sergilenmedi”.şeklinde bir ifade kullanmıştı.

Görülen  ve arzu edilen o ki gerek Türkiye’nin gerek ise KKTC’nin, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne Kıbrıs açıklarında tek taraflı hareket etmesi için cevaz verme gibi bir niyet ve iradesi bulunmamamaktadır.
Bu vesile ile
Kıbrıs’ın  Barış ve Özgürlük Bayramı kutlu, Yavru Vatan ‘a da selam  olsun.



Çiğdem Yorgancıoğlu, 19 Temmuz 2017

Bu haber 568 kez okundu.
H. Çiğdem Yorgancıoğlu - 2:22 pm A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.