“2023’te daha güçlü bir Türkiye için kadının rolü artmalı”

ÇALIŞAN TÜRKİYE - Eylül 6, 2018 11:05 pm A A

2023 Türk Kadını başlığıyla düzenlediği toplantıda, güçlü bir Türkiye için kadının her alanda aktif rol alması gerektiği konuşuldu.
08 Mart 2017 Çarşamba 12:51
 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde; SABAH Gazetesi yazarları, iş kadınları, akademisyenler ve sanatçılar; kahvaltı davetinde bir araya geldi. Raffles Istanbul Zorlu Center’da gerçekleşen davete; AK Parti Milletvekili Ravza Kavakçı, Prof. Dr. Neşe Kavak, TİKAD Başkanı Nilüfer Bulut, Prof. Dr. Deniz Bayrakdar, Suzan Toplusoy, sanatçı Hülya Koçyiğit, sunucular Esra Erol ve Ebru Akel ile GÜNAYDIN Yayın Yönetmeni Sinan Özedincik, SABAH Ekonomi Müdürü Şeref Oğuz, SABAH Okur Temsilcisi İbrahim Altay, SABAH Gazetesi yazarları Şelale Kadak, Melih Atınok, Hilal Kaplan, GÜNAYDIN yazarları Ayşe Özyılmazel, Bülent Cankurt, SABAH Ekler Yönetmeni Şengül Balıksırtı ve Turkuvaz Medya Kurumsal İletişim Grup Müdürü Fecir Alptekin katıldı. Konuklar, ‘2023 Türk Kadını’ başlığı altında keyifli bir sohbet gerçekleştirdi.

Erdoğan’a şükran borçluyuz

Türkiye’de kadın ve gençlerin önünü açan, onları her alanda ön plana çıkaran bir liderimiz olması bizim için büyük bir nimet. Toplumumuzun önde gelenleri Sayın Cumhurbaşkanımız’ın kadınlar ve gençlere verdiği değerin 10 binde birini verseydi, Türkiye çok farklı bir yerde olurdu. Gençlere ve kadınlara verdikleri destek ve kadınlar arası ayrımcılığa karşı duruşları sebebiyle Cumhurbaşkanımıza daima şükran borçlu olacağız.

Dünyada şiddete eğilim var. Kadına şiddet, İslamofobi, toplumsal şiddet, ırkçılık, ayrımcılık… Kadınlar, eğitim düzeyi yükseldikçe şiddete sessiz kalabiliyor. ‘Elalem ne der? Söylersem mahcup olurum’ gibi tepkilerden ötürü, ne yazık ki kadın sessiz kalıyor.

10 yıl önce cep telefonum çalınmıştı. Eşim ve çevremdekiler durumu ‘Telefonunu çaldırmış’ diyerek izah etti. Aynı şekilde ‘Kendini dövdürttü’ sözünü de toplumda ve çevremizde hep duyarız. Şiddetin önüne geçmek için, dilimizi ve medya dilini düzeltmemiz gerek. Ağır bürokrasi ve bürokratik engellerden kurtulabilmek ve bir daha böyle aksaklıklar yaşanmaması için yeni döneme çalışıyoruz.

28 Şubat’ın 20’nci yıldönümünde, başörtüsü sorununu ve ayrımcılığı yeni atlattık. Maalesef bu ülkede biz başörtülü- başörtüsüz ayrımını yaşadık. Geçmişte, siyasette benim kıyafetimdeki birini bulmak mümkün değildi. 10 sene önce olsa, belki kıyafetim nedeniyle bu güzel etkinlikte burada olamayabilirdim. Ama ne büyük şeref ki, 7 Haziran seçiminin ardından Meclis kürsüsünde başörtümle yemin ettim.

Ne yazık ki yıllar önce dönemin Başbakanı’nın ‘Had bildirin’ tavrına maruz kalmış bir ailede bulunan biri olarak bugünleri gördüğüm için çok mutluyum. Yurt dışında eğitim aldım. Başörtüsü ve kılıkkıyafet hakkında, Meclis’te ne giyileceği hakkında konuşmalar yapılıyordu. Ben manken değilim! Meclis üniformalarım var; kışın ve yazın ayrı ayrı onları giyiyorum. Sürekli sahada olduğum için topuklunun yanı sıra düz ve spor ayakkabıları da yanımdan ayırmıyorum. Kolumdaki plastik saatim sabit, çıkarmıyorum. Saatimle ilgili çok yorum alıyorum.

Rejimdeyim ve 20’den fazla kilo verdim.

Tek çocuk annesi bir kadınım. Boğaziçi Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptığım sırada nüfus artışı ve Avrupa’nın gerisine düşmeme üzerine çalışmalar yapıyorduk. Şöyle bir algı var; ikiden fazla çocuk yapan aileye cahil gözüyle bakılıyor.

Allah’a şükür artık toplumumuzda başörtülü-başörtüsüz ayrımının yapıldığı bir yara yok. Annem, Avusturya Lisesi mezunu ve akademisyendi. Ne acı ki, başörtüsünden ötürü eğitimci kimliğini sürdüremedi.


Kaynak: Sabah

Bu haber 578 kez okundu.
ÇALIŞAN TÜRKİYE - 11:05 pm A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.