DİKTATÖR

Hasip Sarıgöz - Eylül 6, 2018 11:55 pm A A

 Güney Amerika’da bir Cumhuriyet, adı Paraguay…

Paraguay’ı biraz bilenlere sorsanız, belki de Paraguay; “The Mission” filmi veya Graham Green’in ünlü romanı “Travels with My Aunt”ta geçen tropikal mekânlar, Pazar günleri sokakları buram buram pişmiş et kokusu ile dolduran Asado dedikleri barbekü ziyafetleri, Chipa simitleri, Kosereva tatlıları, karnavallar, festivaller ya da Nanduti diye bilinen çok güzel dantel işlemeler demek olacaktır.

Fakat Paraguaylılara sorarsanız, Paraguay; 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında sadece bir kişi demekti!

Adı Alfredo Stroessner Matiauda idi.

Latin Amerika’nın en uzun hüküm süren diktatörü olarak ün yapmıştı.

Şilili diktatör Augusto Pinochet’in en yakın dostuydu.

Tam 35 yıl boyunca Paraguay’ı yandaşlık ve kandaşlık esasına dayanan zalimce bir diktatörlükle yönetti!

03 Kasım 1912 yılında Alman bir göçmenin oğlu olarak dünyaya geldi. Fakat İspanyol kökenli zengin bir Paraguaylı ailede büyüdü.

1929 yılında Paraguay ordusuna katıldı, 1931 yılında ise teğmen oldu. O günden sonra ordudaki yükselişi hız kesmeden devam etti.

1948 yılına gelindiğinde Stroessner, artık Güney Amerika’nın en genç ve en kudretli generaliydi.

Her diktatörde olduğu gibi sahip olduğu güç onu da harekete geçirdi. Tarihler 4 Mayıs 1954’ü gösterirken tertiplediği ve yönettiği askeri bir darbe ile Başkan Federico Chavez’i devirdi.

Hemen ardından da, yalnızca kendisinin aday olduğu göstermelik bir seçimle devlet başkanlığı koltuğuna oturdu.

Strateji, karar ve hareket mekanizmasını çalıştırmanın yollarını iyi biliyordu.

Yönetime geldiği dönemlerde Paraguay ekonomik sorunlar ve enflasyonla boğuşuyordu.

Bu nedenle Stroessner, ilk olarak ülkede para istikrarını sağladı ve dönemsel de olsa halkı geçici bir refaha kavuşturdu.

Enflasyonu düşürdü.

Yaptığı bu icraatıyla içeriden ve dışarıdan destek gördü.

Yeni okullar yaptırdı.

Yeni ve modern sağlık tesisleri kurdurdu. Bu tesisler halk üzerinde büyük bir propaganda unsuru olarak kullanıldı.

En büyük başarısı kilometrelerce yol inşa etmekti.

Bütün bunlar olurken ve ne yazık ki, Paraguaylıların çoğu fakirlik içinde yaşarken; Stroessner ile çalışan 35 eski devlet görevlisinin kişisel serveti 500 milyon doları aşmıştı!

Bu arada milli gelirin yarısı, Stroessner iktidarını korumak için oluşturulan askeri örgütlenmeye harcanıyordu.

Derken, her toplumda olduğu gibi Paraguay’da da, hükümete ve hükümetin başındaki kişiye karşı hoşnutsuzluklar artmaya ve çatlak sesler yükselmeye başladı.

Sen misin hükümeti eleştiren, sen misin muhalif iş tutan, sen misin hükümet ve yöneticileri aleyhinde mahkemelere başvuran?

Başta yargı kurumu olmak üzere; yasama ve yürütme organları ile devlet kademelerinin neredeyse tamamını kendi adamları ile doldurup iktidarını ve tek adamlığını sağlamlaştırdı!

Yandaşlık ve kandaşlık onun için en önemli değerlerden biriydi.

Her diktatör gibi, kurduğu baskı rejimine karşı çıkanlara ağır baskılar uyguladı.

Ulusal basını bastırdı. Artık onun istemediği konularda, tek bir cümle dahi haber yapılamaz oldu.

Devlet çalışanları ve askerler ile devlet kapısında iş ve aş sahibi olmak isteyen Paraguaylıların partiye katılmaktan başka bir seçenekleri yoktu. Çünkü işleri, ancak ve ancak Stroessner’in partisinden ve destekçisi oldukları takdirde yapılıyordu.

Fakat buna rağmen Stroessner’in içi rahat değildi. Yapılacak olan seçimlerde Başkan seçilmeyi garanti olarak göremiyordu.
Ya seçmezlerse!!!

İşte bu yüzden, daha sonra, art arda başkan seçilmesini meşrulaştırabilmek adına 1967 ve 1977 yıllarında Paraguay Anayasası’nı iki kez değiştirdi.

Artık bütün şartlar başkan seçilmesi için uygun hale getirilmişti.

Yapılan işler, Hukuki olmasa bile kanuniydi.

Tek sivil desteği birden fazla sınıfı bünyesinde barındıran Colorado Partisi’nden aldı. Daha sonra 1960’larda bu partiyi tam bir kişisel propaganda aracına dönüştürecekti.

Oysa bu Colorado Partisi, başlangıçta Liberal Parti’ye karşı çıkanları temsil eden Ulusalcı, Cumhuriyetçi ve muhafazakâr bir partiydi. Parti bayrağının renkleri ise, kırmızı ve beyaz renklerden oluşuyordu.

Yapılan seçimlerde Stroessner, hep yüzde 70 ile 90 arasında yüksek oylar aldı. Hatta bazı hevesli partililer daha sandıklar kapanmadan yüzde yüzden daha çok oy aldığını ilan ettiler.

Öyle bir siyasi ve psikolojik ortam oluşturulmuştu ki, muhalefet bile sisteme bağlılığını dile getirmek zorunda kalmıştı.

19’uncu yüzyılın en uzun dönemli olan diktatörü Stroessner; kendisini tam altı kez üst üste başkan seçtirmeyi başarmış yetenekli ve kudretli bir diktatördü.

Diktatörlüğü boyunca, 100 bini aşkın insan işkenceye maruz bırakıldı veya kaçırıldı. Tam 35 yıl boyunca büyük bir baskı, yıldırma politikaları, yandaşlık, kandaşlık, muhaliflere düşmanlık ve zulüm hüküm sürdü!

Fakat gelin görün ki, hiçbir iktidar sonsuz ve hiçbir güç tükenmez değildi. Hiçbir kuş sürekli olarak havada kalamaz, hiçbir fani ölümsüz olamaz ve hiçbir devlet zulümle abat olamazdı. Bu yüce yaratıcının takdir ettiği değişmez bir kader yazgısıydı.

Takdir Stroessner Matiauda için de farklı olmadı.

Kendisini altı kez üst üste başkan seçtiren Matiauda, aynı kendisinin yaptığı gibi Amerikancı darbe ile 1989 yılında devrilerek görevden uzaklaştırıldı.

Darbeden sonra ülkesini terk ederek Brezilya’ya kaçmayı başardı.

Devrildikten sonraki 17 yılını bir vatansız olarak sürgünde geçirdi.

16 Ağustos 2006 tarihinde, birçok diktatörün kaderinde olduğu gibi, sürgündeki bir kaçak olarak hayata veda etti.

Geriye ne malı, ne mülkü, ne yandaşı, ne kandaşı, ne partisi, ne de iktidarı kaldı.

Bıraktığı tek miras ise, kendisini nefretle anan milyonlarca insan oldu.

Bakın diktatörlerin hayatlarına:

Pinochet’e bakın, Benito Mussolini’ye, Hitler’e ve Çavuşesku’ya bakın. Saddam’a, Kaddafi’ye, Hideki Tojo’ya, Mobutu’ya, İdi Amin’e, Salazar’a, Kwame Nkrumah’a, Juvénal Habyarimana’ya bakın…

Diğer diktatörlere bakın…

Ne yazık ki, diktatörler de kaderleri de birbirine benzer.

Tarih, sandık ile iktidara gelen diktatörlerle doludur. Hepsi iktidarda olduğu zamanda geniş halk kitleleri tarafından desteklenmiştir. Günü geldiğinde ise kimi intihar etmiş kimi ise desteklendiği halk tarafından idam edilmiştir.

Unutmayınız ki kaybetmek diktatörlüğün kaderinde vardır.

Diktatörlüğü destekleyen her kul da, o diktatörlüğün zulmüne ve dahi kaderine ortak olur!

Hasip Sarıgöz


 

Bu haber 759 kez okundu.
Hasip Sarıgöz - 11:55 pm A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.