İSRAİL FİLİSTİN’DE IRKÇI APARTHEİD REJİMİ UYGULUYOR

Musa Baykal - Ekim 23, 2018 2:11 pm A A

 
 Kuran’ı Kerimde başka ayetlerde olmakla beraber,  Kudüs’e işaret eden” en açık  İsra süresi (17/1)dir“Kulunu gecenin az bir bölümünde onun alametlerini görmesi için Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ ya yürüten Cenâb-ı Hak, onun çevresini(Mescid-i Aksâ’nın) mübârek kılan Allâh, her şeyi duyan ve görendir.”Mescidi Aksa uzaktaki mescit anlamı taşır.  Hz Ömer 638 yılında şehri fethettiğinde Kudüs Patriği Sophronius ona Mescidi Aksa’yı gösterdi. Hz Ömer, Peygamberimizin göğe  yükseldiği kutsal kayaya yönelerek şöyle dedi; ”Bu yer tam olarak peygamberin bize tanımladığı yerdir.”Patrik,Hz Ömer’e kutsal Gömüt kilisesinde hristiyanlar ile birlikte dua etmesini istedi, çok ince bir düşünceyle, Hz Ömer kendisinden sonra gelenler  kiliseyi cami yaparlar diye kabul etmedi.  Emeviler, Mescidi Aksanın 144 dönümlük bu alanda Hz Muhammed’in göğe çıktığı Muallak Kaya’ya, Kubbetüs Sahrayı     görkemli bir şekilde inşa etmiştir.Burada hristiyan kilisesine karşı ihtişamlı olması özellikle  amaçlanmıştır.Yahudiler, inançlarına göre yıkılan Süleyman mabedinin üstüne Kubbetüs Sahra ve diğer yapıların kurulduğunu iddia ederler, Mescidi Aksa’nın altında Süleyman mabedini bulmak için arkeolojik araştırmalar yapmak  bahanesiyle tüneller açarak tarihi yapıyı yıkmak istemektedirler.  Kudüs hristiyanlar için de çok önemlidir.İnançlarına göre   Hz İsa’nın son üç günü burada geçmiş ve Kudüs’te bulunan Kutsal Kabir Kilisesi’nde Hz İsa’nın  çarmıha gerildiği ve kabrine konulduğu kabül ediliyor.Bu kilise, aralarında Rum Ortodoks Patrikhanesi, Roma Katolik Kilisesi ve Ermeni Patrikliği’nin de olduğu farklı mezheplerin temsilcileri tarafından yönetiliyor.  l071’de Anadolu’ya giren Selçuklu Türkleri altı yıl sonra Kudüs’ü ve Filistin’i aldılar. Sonra  Haçlılar aldı. Kent 15 Temmuz 1099’da teslim olduğunda, tarihinin en büyük katliamından birini yaşadı.Yahudiler havralarla birlikte yakıldı, katliamdan bazı hristiyanlar bile kurtulamadılar . EI-Aksa camiinin tepesine bir haç oturtularak kiliseye çevrildi. Papazlar Kutsal Kaya’dan parçalar kopararak taşın ağırlığı kadar altın karşılığında sattılar. Yahudiler şehri işgal ettiği zaman haçlılardan geri kalmamıştır.Selahattin Eyyubi’nin oğlu tarafından 700 yıl önce yerleştirilmiş olan mağribiler ve tarihi mağribi mahallesi, daha sonradan İsrail cumhurbaşkanı olacak, Weizmann tarafından ne idüğü belirsiz mağribiler denilerek mahalle yıkılmış bu mağribiler sürülmüştür.Kudüs’te okula giden arap öğrenci kendi kültür ve tarihini İsrail gözüyle görmek zorunda bırakılıyor arap tarihi onlara bir Yağma ve çekişme olarak Yahudi geçmişi ise parıltılı gösteriliyor. Kutsal yerlerin hukuki durumu ve yönetimi Hz Ömer’in şehri teslim aldığında verdiği ahitname ve   yüzyıllar boyunca yerleşmiş olan haklar Osmanlının 1757 fermanı ile yazılı duruma da getirildi. Bu belgeler halen hukuksal geçerlidir. Tarihi boyunca 26 farklı millet Kudüs’te egemenlik kurmuş, şehir el değiştirdiğinde adı ve sakinleri de değişmistir.İsrailoğulları ,Yeruşalayim, Romalılar Aelia Kapitolina, müslüman araplar El Kuds eş Şerif, Haçlılar Jerusalem ,Türkler Kudüs dedi. Batılıların, islam aleminde, Hz  Muhammed’den sonra en çok tanıdığı tarihi kişilik Selahattin Eyyübi’dir. Mütevaziliği ile içerde birlik beraberlik sağlamış, dürüstlüğünden dolayı haçlılar  ona büyük saygı duymuştur.Selahattin bütün ömrünü Kudüs’ü almaya ve haçlılara karşı mücadeleye adamıştı.Çölde çadırda kalıyordu, kendisine saray yapılmasını teklif ettiklerinde yanıtı“Allâh’ın evi esir iken, muhasara altındayken ben nasıl saray düşünürüm! ” olmuştu. Selahattin Eyyubi, 1187 haçlılara karşı,Hattin zaferinden sonra Bu nedenle ,Kudüs,dini,milli ve insanlık yönü olan bir dava olup iç siyasette bir yana çekerek kullanılması doğru değildir.Osmanlılar döneminde, Kudüs’te, Araplar Yalnız bu kentte değil imparatorluğun her tarafında eşittiler. Kudüs’ü geniş yetkilerle yönettiler. Devlet sisteminde üst düzey görevler alabiliyorlardı. Şimdi Kudüs’te Araplar, Filistinli, batılı ,doğulu ve derileri renkli yahudilerden sonra kendi ülkelerinde 4. sınıf vatandaştırlar. Müslümanlar şehri aldığında kan dökmemiştir.Oysa geçmişte Kudüs’te Romalılar ve Haçlılar’ın zülmünü bugün  İsrailliler, devam ettirmektedirler.Yahudi halkın bu zulme verdiği destek  gerçekten ürkütücüdür.Kudüs’ün yahudiler için kutsal olması başka, ama farklı din ve kültürleri temsil edenlerin haklarının ayaklar altına alınması başkadır.  Ancak karşı çıkan da vardır;Yahudi asıllı Alman şairi Erisch Fried’ bir dizesinde şöyle dile getirmiştir :“Dinle ey İsrail!Üstünüze çullandıklarında ben sizden biriyim,Şimdi başkasının üstüne çullanırken,Nasıl sizden biri olabilirim?…” Halkların kendi geleceklerini kendilerinin saptamaları ilkesi self determinasyon 1. Dünya Savaşı sonrası ortaya atılmış bir fikirdir. Milletler Cemiyeti Osmanlı Devleti’nin bazı topraklar üzerinde manda yönetimi sistemi kurdu. Buna göre Filistin ve Kudüs İngiltere mandasına verildi. Filistin halkına Self determinasyon için oyunu soran olmadı.Oysa Milletler Cemiyeti bu ilkeye uyulması istiyordu. Bu nedenle manda yönetimi uluslararası hukuka uygun değildir.Kudüs’teki kutsal yerler ile ilgili hak ve hukuk teamül ve saygıya dayanıyordu. Kudüs’e Yahudi göçleri sonucu karmaşa çıktı.    Ağlama duvarı kullanımı için ve özel anıtlar için komisyon kurdu. 8 Haziran 1931’de komisyonun verdiği bu karar yasa biçimine sokuldu. Araplar isyan çıkarınca 1937 yılında İngiliz Kraliyet Komisyonu Filistin’in bir Arap ve bir Yahudi Devleti olarak ikiye bölünmesi ödeniyor ,fakat Kudüs ile kutsal yerlerin 3 din için kutsal oluşundan hareketle kutsal yerler için Milletler Cemiyeti’nin denetiminde uluslararası bir statü istiyordu.Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 29 Kasım 1947 yılında 180 12 numaralı kararıyla Filistin’de bir Yahudi ve bir Arap Devleti kurulması yönünde bir karar aldı Ayrıca Kudüs’ün de” uluslararası bir rejim” altına konulması “istendi.Araplar bunu kabul etmedi. Çünkü Birleşmiş Milletler yetkisini aşıyordu, Uluslararası bir örgüt devletler hukukuna göre yahudi devleti kurulmasına yetkisi olamazdı. Araplar ,yahudi ve araplardan oluşan federal bir Filistin devleti kurulmasını istiyorlar. Ayrıca Kudüs’ün başkent olmasını ve yahudi ve arap belediyelerine ayrılmasını istiyordu.Araplar Kudüs’ün uluslararası bir statüye sokulmasını kabul etmediler.İsrail ,Birleşmiş Milletler’in çizdiği sınırları saygı göstermedi. İsrail 1949 yılında geldiğinde, çatışmalarla Filistin’in yaklaşık yüzde seksenini elinde tutmaya başladı. Manda yönetimi döneminde ise elindeki topraklar İsrail’in ancak yüzde altı dolayındaydı.Ürdün Kudüs’ün doğu kısmını işgal etti.Birleşmiş Milletler Bu kez 11 Aralık 1948 tarihli 194 3 numaralı kararında mevcut hakları ilkesine uyulmasını bir kez daha isteyerek Filistin uzlaşma Komisyonu kurulmasını temenni etti.İsrail yüksek Mahkemesi 1948 yılında Eylül ayında Kudüs’ün işgal ettiği bölgesine yerleşti .Şubat 1949’da İsrail Meclisi kineset toplandı. İsrail kendi varlığını 180 1 numaralı karara dayandırırken Arap Devleti’ni tanımıyordu.Bu durumda BM  genel kurul 303 4 nolu kararı alarak daha önceki iki kararlar yönünde adım atılmasını istedi.İsrail’in Birleşmiş Milletler’e üyelik başvurusu 17 Aralık 1948 tarihinde reddedildi.Birleşmiş Milletler anlaşmasına göre üyelik için örgütün sorumluluklarını taşıma yetenekli ve istekli olma koşulu aranmaktadır. Bu nedenle İsrail 29 Kasım 1947 ve 11 Aralık 1949 tarihli olanlar başta olmak üzere Birleşmiş Milletler kararlarını kabul etmek zorundadır.İsrail yeniden başvurunca BM Genel Kurulu temsilciyi dinlemek istediİ .İsrail temsilcisi 1947 tarihli genel kurul kararını duyacağına dair Kesin ve açık sözlü güvence verdi.Birleşmiş Milletler 1 Mayıs 1949’da 273 numaralı karar ile İsrail’i üyeliğe kabul etti.Fakat bunu şarta bağladı ,1947 ve 1949 tarihli Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararlarına uyması gerekecekti.Fakat İsrail kendi varlığını borçlu olduğu bu kararları uygulamadı. Şöyleki 1950 yılında yeni Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etti. 1951 yılında bakanlar kurulu ve bakanlıklarını devlet binalarını buraya yerleştirdi.1950′ ile 67 arasında Kudüs Ürdün ile İsrail arasında bölünmüş bir halde kaldı.İsrailliler ağlama duvarına gidemediler.İsrail Birleşmiş Milletler kararlarına aykırı bir şekilde Kudüs’te askeri geçit düzenledi ve ardından 1967 yılında Mısır’a ,Ürdün ve Suriye’ye saldırdı. İsrail Kudüs’ün doğusunu da ele geçirdi.Kudüs’teki belediyeyi kaldırdı. Kudüs şehrini birleştirmiş oldu.Birleşmiş Milletler 4 Temmuz 1967 tarihli 2253 sayılı kararıyla İsrail’in kentin statüsünü değiştiren önlemleri geçersiz kıldı. 2254 sayılı karar da bu yöndedir.22 Kasım 1967 tarihli 242 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nun bir kararına göre İsrail savunulabilir, yeni sınırlar istemiştir. Bu kararda savaş yoluyla toprak kazanamayacağı belirtilmiştir.21 ağustos 1969’da bütün dünya Kudüs’ün El Aksa Camisi’nde yangın ile sarsıldı.İsrail yangını çıkaran kişinin akli dengesinin olmadığını ileri sürdü.Birleşmiş Milletler 1967’den sonra aldığı kararlar ile Kudüs’ü ilhakını ve yahudileşmesine karşı çıkmasıdır.Ayrıca İsrail Cenevre anlaşmasını da işgal ettiği topraklar da uygulamamaktadır. Anlaşmaya aykırı olarak sivilleri göç ettirmiş, demografik yapıyı değiştirmiş toplu tutuklamalar yapmış,insan haklarını çiğnemiştir. İsraili, Gazze ve Batı Şeria’da 1967 öncesinde Filistin Devleti’nin bağımsızlığının söz konusu olmadığını ve bu sebeple söz konusu topraklarla tarihi bağı olan yahudilerin konut inşa etme hakkı bulunduğunu iddia ediyor.  İsrailli insan hakları örgütü B’tselem’e göre, işgal altındaki Filistin topraklarında en az 531 bin Yahudi yerleşimci yaşıyor. İsrail vatandaşı olan yerleşimciler ülkelerindeki hakların tümüne sahip. İsrail onay verdiği yerleşimlere elektrik, su gibi hizmetler taşıyor ve Batı Şeria ve Kudüs ile İsrail’i sadece vatandaşların kullanmasına izin verilen yollar inşa ederek birbirine bağlıyor. İsrail’in işgal ettiği yerleşimlerin kronolojisiİsrail’in Filistin halkına karşı uygulamaları ve apartheid konusundaki rapor BM’nin Batı Asya Ekonomik İçtimai Komisyonu tarafından hazırlandı ve yayınlandı. Raporda uzman görüşü olarak ise apartheid rejiminin yasaklanmasının evrensel olarak kabul edildiği, İsrail’nin apartheid suçu oluşturan siyaset ve uygulamalarından dolayı milletler arası hukuk ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsüne göre suçlu kabul edildiğine vurgu yapıldı. Siyaset ve hukuk profesörleri tarafından hazırlanan bu rapor ABD BM daimi temsilcisi Haley’in çabaları ile geri çekildi. Halley topuklu ayakkabılarını göstermekle tehdit ediyordu. Fakat dünya gündeminde önemli yer edinen 21 Aralık 2017 tarihli 10/22 sayılı BM genel kurul kararının desteklenmemesi için Trump ile birlikte yaptığı tehdit kabul görmedi. Bu karar ile ABD ve Trump yalnız kalmıştır. BM genel kurul oylaması Bundan sonra İsrail’in  Filistin’de ırkçı apartheid rejimi uyguladığı vurgulanacaktırFilistin’de de Kudüs’te yapılan yanlışlıklar düzeltme görevi en başta Birleşmiş Milletlerindir ,çünkü İsrail devletini BM oluşturmuştur.Sonuçta hukuki durum yazar Hedley V. Cooke söylediği gibi; “Dünyadaki tüm ülkeler arasında yalnız İsrail devamlı ve güvenli olarak kendinin diyebileceği bir karış toprağa bile sahip değildir.

Musa Baykal, 23 Aralık 2017, İstanbul

 

.


Bu haber 351 kez okundu.
Musa Baykal - 2:11 pm A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.