TEZKERE & İNTİKAM ve BAŞKANLIK

Hasip Sarıgöz - Eylül 7, 2018 1:00 am A A

 Dünya üzerindeki emperyalist emellerini bir an önce gerçekleştirmek isteyen Amerika; kurgulanmış 11 Eylül 2001 saldırısını bahane ederek “emperyalist” bir plan hazırladı.

Planın adı “Büyük Ortadoğu Projesi”, yani kısa adı ile “BOP” idi.

Bu proje kapsamında tam 23 ülkenin sınırlarının veya rejimlerinin değiştirilmesi öngörülüyordu.

Ve dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı da, bu projenin eş başkanlarından biriydi!

Zaman az, yapılacak iş ise çok fazlaydı…

Hemen harekete geçildi ve 7 Ekim 2001 tarihinde “Afganistan’ı İşgal Harekâtı” başlatılarak ilk adım atılmış oldu.

İkinci adım ise; 1991’de yapılan ama ilk ayağı başarısız olan “Irak’ı İşgal Harekât”ını yeniden başlatmak oldu.

Bu nedenle, İngiltere’yi de yanına alan Amerika; 20 Mart 2003 tarihinde Irak’a saldırdı!

Fakat işleri hiç de kolay değildi.

Sadece güneyden yapılacak bir harekât, Amerika için çok ağır bedeller ödemek anlamına geliyordu ve daha da ötesi, yenilgi dahi söz konusu olabilirdi.

Bu nedenle kuzeyden, yani Türkiye üzerinden ikinci bir cephe açılması gündeme geldi.

Türk Hükümet yetkilileri ile sözlü olarak anlaşan Amerika; İskenderun Limanı’na gönderdiği savaş gemileriyle ve topraklarımıza çıkardığı araç gereç ve harp silahlarıyla, Türkiye’nin güneydoğusuna yerleşmeye başladı. Irak sınırımızdaki birçok arazi, daha ilk günlerde konuşlanma maksadıyla kiralanmıştı bile.

Fakat, hukukun üstün olduğu ciddi devletlerde bu işler böyle yürütülmezdi. Birileri böyle yürütmeye kalksa bile, devletin kurumları, devlet aklı ve devlet bürokrasisi bu işe bir dur derdi.

Türkiye’de de durum aynen böyle oldu.

Konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılması ve bir karara bağlanması gerekiyordu. Meclis millet adına hangi kararı alırsa o uygulanacaktı.

Bu nedenle Hükümet tarafından, 25 Şubat 2003 tarihinde TBMM’ye bir tezkere getirildi.

1 Mart 2003 tarihinde oylandığı için “1 Mart Tezkeresi” olarak bilinen bu tezkere: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a gönderilmesini ve bu kuvvetlerin gerektiğinde belirlenecek esaslar dairesinde kullanılmasını ve ayrıca yabancı silahlı kuvvetlere mensup en fazla 62 bin yabancı asker ile 255 uçak ve 65 helikopterin 6 ay süreyle Türkiye’de bulunmasını öngörüyordu. Ayrıca içinde Çorlu ve Trabzon gibi alakasız hava alanlarının da bulunduğu neredeyse bütün hava alanlarımız ve üslerimiz de ABD’nin kullanımına sunuluyordu.

Dile kolay, ilk etapta tam 62.000 Amerikan askeri!

Ve her yerde olacaklar…

Ya çıkmazlarsa!

Mecliste yapılan oylamada, devlet aklı galip geldi ve tezkere, 1 Mart 2003 tarihinde reddedildi.

Sonuç Amerika için büyük bir hayal kırıklığı, öfke patlaması ve hatta tam bir cinnet hali idi.

Mecburen gemilerini ve askerlerini geri çektiler.

Türk hava sahasını, liman ve topraklarını kullanamayan ABD; Irak işgali sırasında büyük bir başarısızlığa uğradı, harekâtın süresi uzadı, asker kayıpları arttı ve ayrıca ağır bir ekonomik ve sosyal fatura ödemek zorunda kaldı.

Bilinir ki, büyük devletler kendilerine yapılanı asla unutmazlar ve ayrıca geç de olsa mutlaka intikam alırlar. Günümüzde ise, Amerika dünyanın en büyük ve en güçlü devletlerinden biri, hatta birincisi idi!

İlk intikam olayı sadece dört ay sonra gerçekleşti.

Süleymaniye’de görev yapan Türk Özel Kuvvetleri’ne mensup 11 Türk askeri; 04 Temmuz 2003 günü, başlarına çuval geçirilerek Amerikalılar tarafından esir alındı.

Bu uğursuz tarih, aynı zamanda ABD’nin bağımsızlık günü idi…

Amerikan devleti 1 Martta yaşadığı bu hezimeti asla unutmadı ve bir daha böyle sıkıntılar yaşamamak için hemen çalışmalara başladı. Bu konularda incelemeler yapmak ve kendisine raporlar sunmak üzere devlet kurumlarını ve ilgili devlet adamlarını görevlendirdi.

İşte bu çalışmalar kapsamında, CIA Türkiye şefi Paul Bernard Henze tarafından Beyaz Saray’a bir rapor sunuldu.

Tezkerenin reddinden üç yıl sonra, yani 2006 yılında sunulan bu raporda, bakın nelerden bahsediliyor:

“Türkiye’nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız.

Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis; Meclis’i ikna ettiğimizde, ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor.

Eğer Amerika’nın çıkarı Türkiye’de bir federal devlet kurulması ise; mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir.

Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz.”

Bu raporun üzerinden tam 10 yıl geçti ve bu 10 yıl içinde, BOP denilen yıkım projesi; Irak, Mısır, Libya, Fas, Tunus, Cezayir, Yemen ve Suriye gibi birçok ülkenin üzerinden adeta bir silindir gibi geçti!

Hepsinde ölüm, kan, kin, yıkım ve gözyaşı hâkim!

Hepsinin bütün yeraltı ve yerüstü kaynakları ABD ve İngiltere’ye akıyor!

Henüz dokunulmayan sadece birkaç devlet kaldı.

Biz ise bu günlerde, “EVET” ve “HAYIR”ı tartışıyoruz.

18 Mart Şehitleri Anma Günü’nü dahi siyasi çıkarlarımıza kurban etmekten çekinmiyoruz.

“Siyasi Yamyamlık” öyle bir hal aldı ki,

Neredeyse birbirimizi yiyeceğiz.

Oysa, Tezkere’nin gerçek İntikamı alınmak üzere!

Bilmem anlatabildim mi?

Otomatik alternatif metin yok.

Bu haber 426 kez okundu.
Hasip Sarıgöz - 1:00 am A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.